9 Şubat 2021 Salı

Doğadaki Canlılar Birbiriyle Savaşmıyor



    Alanında otorite isimlerden olan hayvan duyguları uzmanlarından Prof. Marc Bekoff, “Yabani Adalet” adlı kitabında çeşitli hayvan türlerindeki adalet hissine işaret eden ve hayvanların diğer hayvanlara nasıl yardım ettiklerini gösteren örneklere yer veriyor.

    Bekoff, “yabani hayvanların acımasız ve vahşi olduklarına dair görüşler yüzde yüz yanlış” diyor. Sözlerinin devamında, memelilere ilişkin yeni araştırmaların davranışlarının yüzde 90–95 olumlu olduğunu gösterdiğini ifade ediyor. (1) Bekoff’un verdiği örnekler arasında kurtlar da var. Oyun sırasında, gruptaki baskın kurtların bilerek zayıflara yenildiğini, çok sert olmadıkça ısırmalarına izin verdiklerini belirtiyor.

    Newscientist dergisinde yayınlanan hayvan duygularına ilişkin yazısında da şöyle ilginç bir örnek veriyor: “Kuzey Kenya’da bulunan Samburu Ulusal Parkı’nda filleri seyrediyordum. İçlerinden birinin çok yavaş yürüdüğünü fark ettim. Fil uzmanı Iain Douglas-Hamilton bana, Babyl adı verilen bu filin yıllardır sakat olduğunu, fakat sürünün diğer üyelerinin onu hiçbir zaman arkada bırakmadığını söyledi. Biraz yürüdükten sonra dönüp nerede olduğuna bakar, duruma göre ya bekler, ya da devam ederlerdi. Hatta bazen sürü lideri, Babyl’i beslerdi. Fillerin ona yardım etmekle elde edeceği hiçbir şey yoktu.” (2) Bekoff’a göre bu fillerin ilgi ve şefkatlerinin koşulsuz olduğu açık. Samburu Ulusal Parkı’ndaki filleri inceleyen Oxford ve California üniversitelerinden bilim insanları da fillerde merhamet duygusu olduğu sonucuna vardı. Applied Animal Behaviour Science adlı akademik dergide yayımlanan araştırmalarına göre, filler aralarında genetik bir bağ olmasa da hasta ya da ölmek üzere olan fillere ilgi gösteriyor.

    1958 yılında yapılan bir araştırmada, aç farelere kardeşlerinin elektrik şokuna maruz kalmalarına sebep olan çubuğu çekmeleri durumunda yemek verildi. Fareler bunu yapmaktansa aç kalmayı tercih etti! 2006 yılında akademik dergi Science’da yayımlanan bir araştırma, tanıdıkları fareleri acı çekerken gören farelerin yüzlerini buruşturduğunu gösterdi. Sonuçları, 2011 yılında Science dergisinde yayımlanan deneylerde ise, fareler çok sevdikleri çikolatayı yemektense kapana kısılmış arkadaşlarını kurtarmayı tercih ettiler! (3)

    Yaban köpekleri, zürafalar, aslanlar, kuşlar, böcekler, hatta karidesler bile başka hayvanların “çocuk yetiştirmesine” yardımcı oluyor. Yaklaşan kurdu gören küçük bir geyiğin çıkardığı sesleri duyan geyikler, yardıma koşuyor ve kendi hayatlarını tehlikeye atarak yavruyu koruyor. Kanadalı bilim adamlarının Nature dergisinde neşredilen çalışmalarına göre, sincaplar bazen annesiz kalmış yavru sincapları evlat ediniyor...

    Güney Amerika’nın tropik ormanlarında hayat süren Allobates femoralis türü kurbağaların dişileri yumurtalarını erkek kurbağalarca korunan alanlarda, yere düşmüş yaprakların arasına bırakıyor. Üç haftalık gelişimden sonra erkek kurbağalar yumurtadan çıkan yavruları sırtlarında taşıyarak ormandaki su birikintilerine götürüyor. Yalnızca doğru zamanda suya taşınırlarsa yavruların hayatta kalacakları belirtiliyor. Viyana Veterinerlik Üniversitesi’nden Dr. Eva Ringler ve arkadaşlarının çalışmaları, erkeklerin çoğunluğunun kendi yavruları olmasalar bile kendi bölgelerinde yumurtadan çıkan yavruları suya taşıdığını gösterdi. Aralarında Harvard Üniversitesi ve Max Planck Enstitüsü’nden bilim insanlarının da bulunduğu başka bir araştırma ekibinin Journal of Experimental Biology’de yayımlanan deneyleri de şaşırtıcı sonuçlar ortaya koydu. Bilim adamları, dişi ve erkek kurbağaların sırtlarına başkalarının yavrularını yerleştirdi. Sadece erkekler değil, dişi kurbağalar bile sırtlarına konulan yavruları ormandaki su birikintilerine götürdü.

    Ünlü hayvan davranışı uzmanı Dr. Jonathan Ralcombe, The Exultant Ark (Mutlu Gemi) adlı yeni kitabında hayvanların keyfini konu ediyor. Şezlongda oturuyormuş gibi Madagaskar güneşinin tadını çıkaran halka kuyruklu lemurların, dilini çıkarıp kar tanesi yakalayan küçük geyiğin fotoğrafı kitapta yer alan, hayvanların hayatının mutlu yüzünü yansıtan görüntülerden. Dr. Balcombe, hayvanların çoğu zaman huzurlu, sakin ve zevkli bir yaşam sürdüğünü dile getiriyor ve şöyle diyor: “Hayvanların duyarlılığına ilişkin bilgi ve anlayışımızın gelişmesi, önyargılarımızı tekrar düşünmeye bizi zorluyor. Bu önyargılardan biri, yaban hayatının bitmek bilmeyen, ciddi bir mücadele olduğu görüşü." devamında “hayatta kalma mücadelesi" gibi çok kullanılan bazı sözlerin, yabani hayvanlar için yaşamın haşin ve amansız olduğu izlenimini pekiştirdiğini belirtiyor. Bunun önyargılı ve hatalı bir bakış açısı olduğunu söylüyor. (4)

    Besin bulmak, bir canlının yaşamındaki en önemli işler arasında. Dr. Balcombe, hayvanların bu işten zevk aldığını düşünüyor. “Kafeste tutulan fareler, yemeklerine kolayca ulaşmak yerine, bir kolu çekerek ulaşmayı tercih ederken, Skinner kutusundaki (hayvan davranışı deneylerinde kullanılan özel bir kutu) güvercinler de, diskleri gagalayarak yemlerini elde etmeyi tercih ediyor.” diyen Balcombe, hayvanların oyunlarına da değiniyor: “Oynamak daha çok genç hayvanların yaptığı bir şey ama birçok yetişkin hayvan da oynar.” diyor. Alaska’da kargalar sırt üstü yatıp karla kaplı çatılardan kayıyor. Kuzey Amerika’da bizonlar otların donmuş kısımlarında kayıyor ve bir yandan da yüksek sesle bağırıyor. Japonya’nın Honshu adasındaki şebekler kartopu oynuyor.

    Balıklar, ahtapotlar, kaplumbağalar hatta timsahlar da oynuyor. ABD’deki Tennessee Üniversitesi’nden zoolog Dr. Vladimir Dinets’in Animal Behaviour and Cognition isimli akademik mecmuada yayımlanan araştırmasına göre, nesnelerle oynama davranışı timsahlar arasında çok sık görülüyor. Dr. Dinets, artık çok sayıda hayvanat bahçesi bakıcısının oynamaları için timsahlara çeşitli nesneler verdiğini söylüyor. Dr. Dinets, ergen timsahların kendilerini kaydırak gibi kullandıkları yamaçlardan suya bırakmayı da sevdiğini tespit etmiş. Dr. Dinets’in yine bu yıl Prof. Gordon Burghardt ile birlikte yayımladığı bir başka araştırma, balıkların da timsahlardan geri kalmadığını gösteriyor. Burghardt ve ekibi, beyaz benekli çiklitgilleri ( Tropheus duboisi), yaklaşık iki yıllık bir süre içinde belirli zamanlarda filme çekti ve yüzlerce kez tekrarlanan ilginç bir davranışlarını tespit etti. Balıklar, altında bulunan ağırlıktan dolayı akvaryumun dibinde dikey olarak duran termometreye tekrar tekrar vuruyor, vurdukça eğilip kalkan termometreyle oynuyorlardı! Prof. Burghardt, kertenkele ve kaplumbağaların da oynadıklarını gösteren ikna edici deliller bulunduğunu belirtiyor. Harvard Üniversitesi’nden tanınmış karınca uzmanı Prof. Edward Wilson’a göre karıncalar da oynuyor. Uzun yıllar ahtapotları inceleyen Kanada’nın Lethbridge Üniversitesi’nden psikolog Prof. Jennifer Mather, araştırmasına konu olan Seattle Akvaryumu’ndaki iki ahtapotun suda yüzen küçük plastik kutulara su fışkırtıp bir yandan diğer yana fırlattıklarını söylüyor. “Bir iki kere yapsalar buna oyun diyemezsiniz. Fakat bu ‘top zıplatma’ aşağı yukarı 20 defa oldu.” diyor.

    Washington Eyalet Üniversitesi’nden Prof. Jaak Panksepp ve ekibinin geçmişteki araştırmaları, farelerin oynarken ve gıdıklanınca insan kulağının duyamadığı sesler çıkararak güldüklerini ortaya çıkardı. (5) Ekibiyle birlikte, özel bir cihazla bu sesleri inceleyen Panksepp’e göre fareler, oynamayı ve gıdıklanmayı kesinlikle seviyor. Gıdıklamayı bıraktığında eline koşuyor, tekrar gıdıklanmak istiyorlardı. Sonunda gıdıklanma ödülü varsa karmaşık bir labirenti koşarak geçiyorlardı. (6)

    “Molekülleri hayat sahiplerinin yardımına, özellikle bulutları bitkilerin mededine ve bitkileri dahi hayvanların yardımına ve hayvanları ise insanların muavenetine ve memelerin kevser gibi sütleri, yavruların beslenmelerine ve hayat sahiplerinin güçleri dışındaki pek çok ihtiyaçları ve erzakları, umulmadık yerlerden onların ellerine verilmesi, hattâ yiyecekleri oluşturan atomlar dahi bedenin hücrelerinin tamirine koşmaları gibi Rabbanî itaat ettirme ile ve Rahmanî istihdam ile, yardımlaşma hakikatinin pek çok örnekleri doğrudan doğruya, bütün kâinatı bir saray gibi idare eden bir Rabb-ül Âlemîn’in umumî ve rahîmane rububiyetini gösteriyorlar.” (7)

(1) https://www.atlasdergisi.com/kesfet/bilim-haberleri/merhametli-hayvanlar.html
(2) https://books.google.com.tr/books?id=kxYMEAAAQBAJ&pg=PT22&lpg=PT22&dq=%C4%B0%C3%A7lerinden+birinin+%C3%A7ok+yava%C5%9F+y%C3%BCr%C3%BCd%C3%BC%C4%9F%C3%BCn%C3%BC+fark+ettim.&source=bl&ots=HdNvVorAwm&sig=ACfU3U3GmlxCZ1qf4OwpT-eCKoKnl5ZgGA&hl=tr&sa=X&ved=2ahUKEwj5t8CZ0tzuAhXKxoUKHVMmAIIQ6AEwBXoECAcQAg#v=onepage&q=%C4%B0%C3%A7lerinden%20birinin%20%C3%A7ok%20yava%C5%9F%20y%C3%BCr%C3%BCd%C3%BC%C4%9F%C3%BCn%C3%BC%20fark%20ettim.&f=false
(3) https://www.atlasdergisi.com/kesfet/bilim-haberleri/merhametli-hayvanlar.html
(4) https://1000kitap.com/kitap/atlas-sayi-226--140046
(5) https://www.atlasdergisi.com/dergide-bu-ay/eglenen-hayvanlar.html
(6) https://www.atlasdergisi.com/kesfet/bilim-haberleri/merhametli-hayvanlar.html
(7) Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Şualar, 7. Şua s. 194 kısmen günümüz Türkçesiyle https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sualar/yedinci-sua/194
 

Hassas Ayarlı Gezegen: Dünya

 


    "Biz gözümüzü açtıkça, bakışımızı kainatın yüzüne çevirdikçe ilk gözümüze ilişen umumi ve mükemmel bir düzen, kuşatıcı ve hassas bir dengedir. Müşahede ediyoruz ki, her şey ince bir düzen, hassas bir denge ve ölçü içindedir. Biraz daha dikkat edince, devamlı tazelenen bir düzen ve denge sağlama fiili gözümüze çarpıyor. Yani birisi o düzeni kusursuz bir şekilde değiştiriyor, o dengeyi ve ölçüyü gözeterek tazeliyor. Her şey muntazam ve ölçülü sayısız suret giydirilen birer model oluyor. Daha çok dikkat ettikçe o düzenli ve ölçülü işlerin altında bir hikmet ve adalet görünüyor. Her harekette bir hikmet ve amaç gözetiliyor, bir hak ve fayda takip ediliyor. Daha da dikkat ettikçe, oldukça hikmetli bir faaliyet içinde bir kudretin emareleri, eserleri ve her şeyin her halini kuşatan engin bir ilmin cilveleri şuurlu nazarımıza çarpıyor." Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat (1)

    Dünya sistem bilimi, yerkürenin işleyişini inceleyen, nispeten yeni bir bilim dalı. NASA’nın 1983'de Dünya Sistem Bilimleri Komitesi’ni kurmasıyla ortaya çıktı. NASA bilim misyonunu açıklarken “Dünya’nın atmosferini, karalarını, okyanuslarını, buzlarını ve canlıları birbirine bağlı, tek sistemin parçaları olarak algılamalıyız” diyor. Dünya sistemi, birbirleriyle karmaşık ilişkileri olan çok çeşitli unsurları içeriyor. Miami Üniversitesi’nden Prof. Eugene Rankey ve USRA’dan (Universities Space Research Association) Martin Ruzek, Journal of Geoscience Education’da yayımlanan makalelerinde şunları söylüyor: “Gezegenimizin şartlarını belirleyen ahenkli fiziksel, biyolojik, kimyasal süreçleri anlatmak için senfoni benzetmesi kullanılabilinir. Bir senfonide her aletin diğerleriyle uyum içinde çok sesli müzik yapması gibi hava, su, karanın unsurları ve hayat ahenkle işleyen Dünya sistemini meydana getiriyor.” (2)

    Mesela, Dünya atmosferindeki gazların oranını değiştirebilecek birçok etken olmasına rağmen, atmosferin dengeli bir gaz karşımı var. Metan, CO2 gibi ısıyı atmosferde tutan sera gazlarının etkisi olmasaydı, dünyanın ortalama sıcaklığının eksi on sekiz derece olacağı hesaplanıyor. Peki, bu gazlar fazla olsaydı? Venüs’ün atmosferi yüzde 96.5 karbondioksitten oluşuyor; (3) ortalama yüzey sıcaklığı yaklaşık 460 derece. (4) Dünya’nın atmosferindeki karbondioksit oranı yüzde 0,036 civarındayken, karbondioksitten çok daha güçlü bir seragazı olan metanın atmosferdeki oranı yüzde 0,00017. Seragazı nitröz oksit, karbondioksitten yaklaşık üç yüz kat daha güçlü ama, atmosferdeki oranı metanınkinden de düşük: Yüzde 0,00003. (5)

    Düşünün ki, yanardağlardan çıkan SO2'nin bile havadaki metana etkisi var. Yanardağ patlamalarıyla açığa çıkan SO2, metan üreten bakterilerin çoğalmasını engelliyor ve atmosferdeki oranının düşmesine neden oluyor. Bazı bakteriler ise metanla besleniyor. Yeni Zelanda’nın Rotorua kenti yakınındaki jeotermal alanda bu özellikte bakteriler keşfedildi. (6) Yanardağ patlamaları, bitkisel planktonları demirle besleyip daha çok üremelerine yol açarak atmosferdeki karbondioksit miktarını da dolaylı olarak etkiliyor. Yüzey sularında yaşayan bu mikroorganizmalar gözle görülemeyecek kadar küçük. (7) Fakat denizlerde ve okyanuslarda trilyonlarcası var; toplu halde uzaydan bile görülüyorlar. (8) Yani, havadaki oksijenin büyük bölümünün kaynağı da bu minik canlılar. (9) Ölüp dibe çöktüklerinde içlerindeki organik karbonun bir kısmı deniz tabanına gömülüyor. Yüzey sularındaki karbondioksit miktarı azalınca atmosferden suya karbon geçişi artıyor.

    Prof. Josh West ve doktora öğrencisi Mark Torres, And Dağları’ndaki kayaları inceleyerek sera gazı karbondioksidin atmosferdeki oranını dengede tutan ilginç bir süreci aydınlattı. (10)

    Yerkabuğu ve manto tabakasının üst kısmından oluşan, taşküre denilen katman okyanus tabanı ve kıtalarla birlikte hareket eden büyüklü küçüklü parçalara ayrılmış durumda. (11) Bir okyanus levhası başka bir okyanus levhasına ya da kıta levhasına yaklaşırsa, biri diğerinin altına dalıyor. Yavaş yavaş manto tabakasına kayan bu levha derinlere iniyor ve eriyor. Levha hareketleri Dünya’yı sıcak tutan sera gazı karbondioksidi de geri dönüştürüyor. Kimyasal reaksiyonlarla atmosferden yer kabuğuna geçen karbon, yanardağ faaliyetleriyle tekrar atmosfere karışıyor. Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden Prof. Josh West ve meslektaşlarının Nature dergisinde yayımlanan araştırmaları ilginç sonuçlar ortaya koydu. Dağ oluşumları sırasında yüzeye çıkan “taze” kayaların adeta bir sünger gibi atmosferdeki karbondioksidi “emdikleri” uzun zamandan beri biliniyordu. Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Önü alınmamış olsaydı bu süreç, Himalayalar gibi büyük dağ sıralarının oluşumları sırasında, birkaç milyon yıl içinde atmosferdeki karbondioksit seviyesini öyle azaltırdı ki, Dünya’yı bitmeyen bir kışa sokardı. Ama böyle olmadı.”

    Üniversiteden yapılan açıklamanın devamında, dağ oluşumu sırasında ortaya çıkan kayaların kimyasal ayrışma süreçlerinin benzer bir hızla atmosfere karbondioksit sağladığı ifade edildi. Güney Amerika’nın batı kıyıları boyunca uzanan, yaklaşık yedi bin kilometre uzunluğundaki And Dağları’ndaki kayaları araştıran Prof. West ve doktora öğrencisi Mark Torres, bu kayaların kimyasal ayrışma süreçlerinin önceden tahmin edildiğinden çok daha fazla karbon açığa çıkardığını tespit etti. Bol miktarda bulunan pirit adlı mineralin kimyasal olarak ayrışmasıyla, diğer minerallerden karbondioksit salınmasına neden olan asitlerin ortaya çıktığı belirtiliyor. (12)

    Çalışmalarını ünlü akademik dergi Nature’da yayımlayan Bonn Üniversitesi bilim insanları da şu sonuca vardı:

    Yerkürenin derinlerinde O2 birikmeseydi, dünya çorak ve hayata elverişsiz olurdu. Araştırma ekibi, birkaç yüz kilometre derinde bulunan majorite adlı mineralin büyük miktarda oksijen depoladığını keşfetti. Levha sınırlarında bulunan dalma-batma zonlarında, kayan yerkabuğuyla birlikte demir oksit de derinlere taşınıyor. Demir oksitin yapısındaki oksijen, yüksek basınç ve sıcaklık altında bu mineralin bileşeni haline geliyor. Majorite minerali, O2 asansörüne benzer olarak; yükseliyor, yeryüzüne yaklaşınca barındırdığı O2'yi salıyor. Bonn Üniversitesi’nden yapılan açıklamada, salınan O2'nin H2 ile birleşerek su da oluşturduğu belirtiliyor.


(1) Kısmen günümüz Tükçesiyle ifade edilmiş Yirminci Mektup İkinci Makam İkinci Kelime http://www.erisale.com/?locale=tr&bookId=2&pageNo=328#content.tr.2.328


(2) https://www.milliyet.com.tr/teknoloji/yagmurun-genleri-bizi-de-etkiliyor-886549

(3) https://www.uzay.co/venus-gezegeni-ozellikleri-atmosferi-yorungesi-ve-kesifler/


(4) http://gokbilimi.net/gunes-sisteminin-sicakligi-1/#:~:text=2%2D)%20Ven%C3%BCs%20%3A%20Sistemin%20G%C3%BCne%C5%9F,uzakt%C4%B1r%20ancak%20ondan%20daha%20s%C4%B1cakt%C4%B1r.


(5) https://web.itu.edu.tr/~kkocak/iklimpdf.pdf


(6) http://threat2020.blogspot.com/2008/03/kresel-souma.html?m=0


(7) http://www.mikrobiyoloji.org/TR/Yonlendir.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EFFB892C7D158D51C9


(8) http://www.sureyelken.com/etiket/kuresel-fotosentez/


(9) https://medium.com/sunipeyk/d%C3%BCnyan%C4%B1n-oksijen-kayna%C4%9F%C4%B1-a137c8eff3d9


(10) https://www.atlasdergisi.com/kesfet/doga-cografya-haberleri/levhalarin-gucu.html


(11) https://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCnya%27n%C4%B1n_yerkabu%C4%9Fu


(12) https://www.atlasdergisi.com/kesfet/doga-cografya-haberleri/levhalarin-gucu.html

Ayetlerin Sadece Lafzi Okunmasının Yanlışlığı ve Sadakayla İlgili Bir Ayet

  Başlıktaki ayet-i kerime Tevbe suresinde yer alıyor. Lafzi olarak ayeti şöyle tercüme edebiliriz:  “Sadakalar konusunda müminlerden ek bağ...