ayar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ayar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Eylül 2021 Çarşamba

BİR İNDİRGENEMEZ KOMPLEKSLİK ÖRNEĞİ OLARAK PIHTILAŞMA

 

Yaralanmamızdan sonra sekseni aşkın kimyasal reaksiyonun rol aldığı bir süreçle kanımız pıhtılaşıyor. Mikroplarla mücadele eden akyuvarlar yaralı bölgeye geliyor, özel proteinler doku yapım çalışmalarına girişiyor. Kanamanın durdurulması, akılları hayrette bırakan, son derece kompleks bir süreç.

Diyelim soğan doğrarken elimiz kesildi, hemen endotelin adlı bir madde salgıla­nıyor ve kesilen damar büzüşmeye başlı­yor. Bu arada, kanda bulunan trombosit adlı hücreler minik kollarıyla birbirle­rine ve yaralı bölgeye yapışıp tıkaç gibi deliği kapatıyor. Bunların kimyasal sinyalleri diğer trombositlerin de bölgede toplanmasına vesile oluyor. Öte yandan, kandaki fibrinojen zincirleme reaksiyonlar sonucunda fibrin ağlarına dönüşüyor. Kan hücreleri örümcek ağına benzeyen ağla­ra takılıyor ve kan pıhtılaşıyor. (1)

Trombositler, normalde minik tabaklara benziyor; ama aktif hale gelince şekil değiştiriyor ve kol benzeri uzantıları (filopod) oluşuyor. Pennsylvania Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. John W. Weisel ve arkadaşları, trombositlerin uzayıp kısalabilen kollarıyla fibrin ağını oluşturan lifleri çektiklerini tespit etti. Weisel ve diğer bilim insanlarının akademik dergi Nature Communications’da yayımlanan çalışmalarına göre, trombositler fibrin ağını “sık dokunmuş” hale getiriyor. (2)

Kan pıhtısının, damardan dışarı­ya akan kanı durduracak kadar sert, fakat damarın içindeki normal kan akışının önünü kesmeyecek kadar da elastik olması gerektiği belirtiliyor. Hollanda'nın AMOLF araştırma laboratuvarından Dr. Gijsje Koenderink ve ekibi 2010 yılında fibrin liflerinin önceden sanıldığından 100 kat daha esnek olduğunu keşfetti. (1)

Pıhtılaşmanın sınırlandırılması da, kanamanın durdurulması derecesinde yaşamsal öneme sahip. Pıhtılaşma sisteminde çok ince bir düzenleme ve kontrol var. Avustralya’nın Monash Üniversitesi’nden Doçent Christoph Hagemeyer ve arkadaşları, 2019 yılında Front. Cardiovasc. Med’de neşredilen makalelerinde, vücutta pıhtılaşma sistemini etkisizleştiren, pıhtı oluşumunu yaralı alanı geçmeyecek şekilde sınırlandıran karşıt mekanizmalar bulunduğunu ifade ediyorlar. Örneğin, prostasiklin ismi verilen molekül trombositlerin toplanmasını önleyerek pıhtının fazla büyümesini ve damarı tıkamasına mani oluyor! (3)

“Evet, biz bakıyoruz, görüyoruz ki, kanda her bir zerre o kadar muntazam ve çok vazifeleri görüyor ki, yıldızlardan geri kalmıyor.” (4)

DİPNOT:

(4) Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Şualar, 2. Şua, 2. Makam, Tevhidin 3. Muktazisi s. 52 https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sualar/ikinci-sua/ikinci-makam/52

18 Mayıs 2021 Salı

Gezegenimizdeki Hassas Ayarlara Bazı Örnekler

 



“Yer küre her ne kadar göklere nisbeten çok küçüktür; fakat hadsiz İlahi sanat eserlerinin sergi yeri, yansıma yeri, toplanma yeri, merkezi hükmünde olduğundan, kalb cesede karşılık geldiği gibi, yer küre dahi koca, hadsiz göklere karşı bir kalb ve mânevî bir merkez hükmünde olarak karşılık gelir.” (Risale-i Nur Külliyatı, Lem'alar, 12.Lem'a kısmen günümüz Türkçesiyle) (1)

Ağustos 2019 itibariyle güneş sisteminin dışında tespit edilen gezegenlerin sayısı dört bini geçti. (2) Aralarında en fazla ilgi çekenlerden biri Gliese 581d adı verilen gezegendi. Suyun sıvı halde bulunması için uygun sıcaklıkta olabileceği düşünülüyordu. Harvard Üniversitesi’nden gökbilimci Dr. Lisa Kaltenegger ve arkadaşlarının araştırması, Gliese 581d’nin yalnızca tek yüzünün aydınlandığını, diğer yüzünün sürekli karanlık olduğunu, iki yüzü arasındaki sıcaklık farkının çok büyük fırtınalara neden olduğunu gösterdi. Dr. Kaltenegger’in hesaplamaları, yerçekiminin Dünya’nın yerçekiminden yüksek olduğuna, atmosfer basıncının da oldukça fazla olabileceğine işaret etti. Kaltenegger, “orada bir yerden bir yere hareket etmek kesinlikle aşırı zor olurdu, sürekli derin suda gitmek gibi bir şey” diyor. (3)

Dünya, çölün ortasındaki vaha gibi. Ne atmosferinin hemen hemen hepsi karbondioksitten oluşan Venüs gibi ortalama yüzey sıcaklığı 464 derece(4), ne de Mars gibi yaklaşık eksi 63 derece. (5) Mars’taki kum fırtınaları tüm gezegeni kaplayıp haftalarca sürebiliyor (6); Neptün’deki rüzgârların hızı saatte iki bin yüz kilometreye varıyor. (7) Merkür’ün yerçekimi kendi atmosferini tutmaya bile yetmeyecek kadar az… (8) Okyanusları, ormanları, çiçekleri, meyveleriyle çeşit çeşit canlıyı taşıyan harika bir gemi gibi Dünya. İdeal gaz karışımı, zehirsiz atmosferi, yeryüzünde rahat dolaşmamıza izin veren yerçekimi, kozmik ışınlardan koruyan manyetik alanı, ultraviyole ışınlardan koruyan ozon tabakası, ayı, güneşiyle özel bir gezegen.

Dünya’nın yakın komşusu Venüs’e çok defa Dünya’nın ikizi, ya da kardeşi deniliyor. Büyüklükleri, bileşimleri ve yerçekimleri benzer. (4) Ancak Venüs’te insanın sıcaktan kavrulacağı, atmosfer basıncı altında ezileceği, ve oksijensizlikten boğulacağı belirtiliyor. Kendimizi koruyacak teknolojiye sahip olduğumuzu varsayıp gezegenimizin “ikizi” Venüs’e hayali bir yolculuk yapalım… Venüs’e inince önce iyi bir uyku uyumak isteyebilirsiniz. Tabii gün boyunca değil. Çünkü Venüs'te bir gün yaklaşık 6.000 saat sürüyor. Güneşin doğuşunu seyretmek isterseniz söyleyelim, güneş yaklaşık Güneşin doğuşunu seyretmek isterseniz söyleyelim, güneş yaklaşık 243 günde (Dünya günü) bir ve batıdan doğuyor. Çünkü Venüs ters yönde dönüyor. Zaten atmosfer o denli kalın ki, güzel bir güneş doğuşu görmeyi de, geceleri yıldızları görmeyi de beklemeyin. Dünya’dakine benzer güzel mavi bir gökyüzü de yok tabii. Gökyüzünde sülfürik asit bulutları var. (9) Atlamadan şunu da belirtelim, bu gezegende çevreye bakınca her şey turuncu tonlarında görünüyor. (10) Venüs’ün atmosferi o kadar ağır ki, Venüs'ün yüzeyinde olmak dünyada denizin yaklaşık bin metre altında olmak gibi. Atmosfer basıncı, Dünya’daki atmosfer basıncının 92 katı. Ortalama yüzey sıcaklığı 464 derece olan Venüs(4), kurşunu eritecek kadar sıcak… (11)

Dünya atmosferinin üst tabakasında bulunan ozon, canlıları güneşin zararlı ultraviyole ışınlarından koruyan bir kalkan görevi görüyor.(12)

İngiltere’nin St. Andrews Üniversitesi’nden Doç. Dr. Sami Mikhail, aşırı sıcağın yalnızca Venüs’ün güneşe daha yakın olmasından değil, hemen hepsi sera gazı CO₂ 'ten oluşan bir atmosferle sarılı olmasından da kaynaklandığını belirtiyor. (13) Dünya’da, CO₂ yanardağ faaliyetleriyle atmosfere karışıyor ve gezegenin sıcak kalmasında rol oynuyor. (14) Fakat Venüs’ün atmosferinde gözlendiği kadar yüksek oranlara ulaşmıyor. Karbon kimyasal tepkimelerle atmosferden yer kabuğuna geçiyor, yer kabuğu da zamanla levha hareketleriyle yer altına çekilip eriyor. (15) Plaka tektoniği olmadan Dünya, Venüs gibi sıcak ve yaşanmaz bir dünya haline gelebilir. (16)

Amerika Birleşik Devletleri Maine Üniversitesi’nden fizik profesörü Neil Comins, “Ya Dünya’nın İki Ayı Olsaydı?” adlı kitabında, “Dünya galaksinin merkezine daha yakın olsaydı?” veya “Dünya’nın eksen eğikliği Uranüs gezegenininki gibi olsaydı?” gibi soruları yanıtladı. Prof. Neil Comins’in eserinde yanıtladığı sorulardan biri de şu: “Yerkabuğu daha kalın olsaydı ne olurdu?” Comins’e göre daha kalın yer kabuğu levha hareketlerinin olmaması, yüzey sıcaklığının daha yüksek olması, kükürt dioksit ve başka zehirlerle dolu yoğun, nemli bir atmosfer demek. (17) Atlamadan şunu da belirtelim, Harvard Üniversitesi’nden Diana Valencia ve meslektaşlarının araştırmasına göre, Dünya birazcık daha küçük ve az kütleli olsaydı, levha hareketleri olmazdı. (18) Prof. Comins, “en yakın komşumuz ayın kütlesi, şimdiki kütlesinin yarısı kadar olsaydı, Dünya çok farklı bir yer olurdu; ayın kütlesi daha az olsaydı, bir gün on beş saat sürebilirdi.” diyor. Cümlelerinin devamında, “kendi etrafında yirmi dört saatte dönen gezegenimiz on beş saatte bir turu tamamlasaydı, sık sık buz devirleri ve daha büyük sıcak hava dalgaları olurdu” diyor. Peki, gezegenimizin hiç ayı olmasaydı? Daha da süratli dönerek gün sekiz saate kadar düşebilirdi. Comins şöyle diyor: “Çok süratli dönüşün sonuçlarını, on saatte bir turu tamamlayan Jüpiter’e bakarak görebiliyoruz. Jüpiter gezegeninde rüzgârın hızı çoğunlukla saatte 160–320 kilometre arasında.” (17)

Dünya’nın dönme ekseninin eğikliği yaklaşık 23,5 derece olarak dengede. (19) Eksen eğikliğinin dengeli olması büyük iklim değişimlerinin meydana gelmemesi açısından önemli. (20) Amerika Birleşik Devletleri'nin Georgia Teknoloji Üniversitesi’nden astrofizikçi Dr. Gongjie Li, Mars’ın eksen eğikliğinin 0 ile 60 derece arasında değiştiğini belirtiyor ve bu değişkenliğin Mars’ın yüzey sularının buharlaşmasına katkı sağlamış olabileceğini ifade ediyor. (21) Peki Dünya'nın ekseni eğik olmasaydı ne olurdu? Bu eğiklik olmasaydı güneş ışınları sene boyunca ekvatorda yere dik gelir, 45 derece paralelinde yere her gün 45 derecelik açıyla gelirdi. (22) Kuzey ve Güney Kutbu’nda güneş hiç ufkun üstüne çıkmazdı. Mevsimler senenin hangi zamanında olduğumuza göre değil, Dünya’nın hangi paralelinde bulunduğumuza göre belirlenirdi. (23) Nitekim Uranüs'ün eksen eğikliği yaklaşık 90 derecedir. (24) Dünya’nın dönme ekseni, Uranüs'ünki gibi olsaydı, kuzey yarımkürede yaz mevsiminin ardından altı ay kış olur, güneş tüm kuzey yarımkürede batar ve bir daha altı ay boyunca doğmazdı. (23)

(1) https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/lemalar/on-ikinci-lema/124

(2) https://www.bbc.com/turkce/haberler-47684627

(3) https://www.researchgate.net/publication/231763508_Super-Earths_and_life-A_fascinating_puzzle_Example_GJ_581d

(4) https://tr.wikipedia.org/wiki/Ven%C3%BCs

(5) https://tr.wikipedia.org/wiki/Mars

(6) http://batmans.dyndns.info:83/sizin_icin/gunes_ve_sistemi/marsdosyasi.html

(7) https://tr.wikipedia.org/wiki/Nept%C3%BCn

(8) https://khosann.com/dunya-atmosferi-plazma-damlaciklariyla-sizinti-yapiyor/

(9) https://shiftdelete.net/venuste-bir-gun-bir-yildan-uzun-suruyor

(10) https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/gezegenlerin-renkleri-neden-birbirinden-farklidir

(11) https://khosann.com/mars-ve-venusu-dunyalastirmak-icin-5-yol/

(12) https://ozonosfer.nedir.org/

(13) https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0031920116301418?via%3Dihub

(14) https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/insanlar-mi-yoksa-yanardaglar-mi-daha-fazla-karbondioksit-salimina-sebep-olur

(15) https://www.atlasdergisi.com/kesfet/doga-cografya-haberleri/levhalarin-gucu.html

(16) http://www.bbc.com/earth/story/20170111-the-unexpected-ingredient-necessary-for-life

(17) https://365book.digital/books/452177977/what-if-the-earth-had-two-moons.html

(18) https://www.researchgate.net/publication/262984156_Habitable_Planets_Interior_Dynamics_and_Long-Term_Evolution

(19) https://www.spacecampturkey.com/sonbahar-ekinoksu

(20) https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/dunyanin-iklim-dinamikleri

(21) http://www.astronomidiyari.com/yazi/dunya-benzeri-gezegenler-dunyaya-gercekten-benziyor/

(22) https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/ekinoks-nedir

(23) https://www.diyadinnet.com/bilgi-1752-eksen-egikligi-olmasaydi-ne-olurdu

(24) https://www.bilgiyazar.net/uranusun-eksen-egikligi/#:~:text=Ters%20hareket%20eden%20gezegenlerden%20birisi,bir%20%C5%9Fekilde%20kendi%20etraf%C4%B1nda%20d%C3%B6nmektedir.

14 Nisan 2021 Çarşamba

Yeryüzü Eczahanesi

 

Aspirinin kökeni söğüt ağacının kabuğu (1), kanser tedavisinde kullanılan Taxol’ün (etken maddesi paclitaxelin) kaynağı porsuk ağacı(2). Antibiyotiklerden kolesterol düşürücülere dek pek çok ilacın kaynağı doğa. Ürettiğimiz ilaçların birçoğunun temelinde bitkilerden elde edilen kimyasal bileşikler var.

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2019 yılında neşrettiği sağlık sistemleri için en gerekli ilaçlar listesinde bulunan vincristine ve vinblastine, bitkilerde çok rastlanan alkaloit denilen doğal kimyasal bileşiklerden. Morfin, kafein, kinin ve daha birçoğu gibi.(3) Rubiaceae ailesinden bazı ağaç türlerinin kabuğundan elde edilen kinin, uzun yıllardan beri sıtma ilacı olarak kullanılıyor.(4) Covid-19 semptomlarına etkisiyle bugünlerde çok gündeme gelen ve yeni araştırmalara konu olan chloroquine de, kininin yapısı temel alınarak geliştirilmiş bir sıtma ilacı.(5) (Uzmanlar kininin yapısının chloroquinenin yapısından farklı olduğunu, ikisinin de ciddi yan etkileri olabileceğini, doktor kontrolü olmadan kullanılmamaları gerektiğini söylüyor.)(6)

Bitkilerde ve başka canlılarda kimyasal bileşikler basamak basamak sentezleniyor. Mesela şiddetli ağrıları dindirmek için kullanılan, haşhaş bitkisinden elde edilen morfin 15-20 basamaklı karmaşık bir süreç sonunda ortaya çıkıyor. Her basamakta özel bir enzim görev alıyor.(7) 2020’nin başında Forschungsverbund Berlin Enstitüsü’nden yapılan açıklamada, doğal bileşiklerden yararlanabilmek için kimyagerlerin önce moleküllerin yapılarını ve stereokimyalarını, yani üç boyutlu tasarımlarını belirlemeleri gerektiği dile getirildi. Aksi takdirde, kimyagerlerin molekülleri sentezleyip ilaç geliştiremeyeceği belirtiliyor.(8)

Amerika Birleşik Devletleri'nin Ulusal Kanser Enstitüsü’nden bilim insanlarının Journal of Natural Products’da yayımlanan çalışmaları, 1981’den 2016 yılı ortasına kadar piyasaya sunulan, kritik öneme sahip ilaçların yüzde 70’inden fazlasının doğadan geldiğini göstermişti. Ulusal Kanser Enstitüsü’nden Dr. David Newman, doğadaki araştırmaların çoğaltılması gerektiğini savunanlardan. Newman şöyle söylüyor: “Bir kimyager Taxol’ü görmedikçe, onu yapmaya asla akıl erdiremezdi.”(9)

Yeni ilaçlar araştıran bilim insanları deniz canlılarını da araştırıyor. Avustralya’nın önde gelen deniz kimyası uzmanlarından Dr. Chris Battershill Ilıman Deniz Ortamlarının İncelenmesi kitabında, en küçük deniz canlısının bile çok kompleks olduğunu belirtiyor ve şöyle diyor: “Biyosentezledikleri kimyasallar bakımından akıl almaz karmaşıklar.”(10) Deniz süngerlerinden artrite, deri hastalıklarına karşı kullanılabilinecek kimyasallar, antibakteriyeller, antikanser maddeler gibi birçok potansiyel ilaç maddesi elde edildi.(11) Utah Üniversitesi’nden Prof. Michael McIntosh’un keşfettiği deniz salyangozu zehirindeki Rg1A bileşiğinin morfinden bin kat daha kuvvetli ağrı kesici özelliği olduğu anlaşılmıştı.(12)  Uzun yıllar süren çalışmalar sonunda, bileşiğin sentetik formunun (Prialt) çok şiddetli kronik ağrıların tedavisi için kullanılması onaylandı. Prialt hastaların omuriliklerine enjekte ediliyor.(13)
Hayvan zehirleriyle ilgili çalışmaların neticesinde, kalp krizleri için eptifibatide ve tirofiban(14), yüksek tansiyon için captopril(15), diyabet için exenadite(16) ve daha birçok ilaç geliştirildi. Brezilya’nın muz bahçelerinde çalışırken bir tür çıngıraklı yılan tarafından sokulan işçilerin neden ani tansiyon düşmesiyle bayıldıklarının araştırılması, milyonlarca yüksek tansiyon hastasının tedavisinde kullanılan yeni bir tür ilaç sınıfını doğurmuştu. Yılan zehirinin içinden tansiyon düşürücü molekülün ayrılıp, sentetik versiyonunun yapılmasının ardından captopril(17) adlı ilaç piyasaya sürüldü. Daha sonraki yıllarda ise, Echis carinatus türü yılanların zehirinden tirofiban(18) ve Sistrurus miliarius türü yılanların zehirinden eptifibatide(19) adlı kalp ilaçları geliştirildi.

Birkaç sene evvel Rice Üniversitesi, Güney Amerika çıngıraklı yılanının (Bothrops atrox) zehrinde mevcut olan batroxobin isimli maddeyi içeren jelin yaraların üstüne sürülmesiyle saniyeler içinde kanamayı durdurduğunu açıkladı. Rice Üniversitesi’nden Prof. Jeffrey Hartgerink ve meslektaşlarının ACS Biomaterials Science and Engineering adlı akademik dergide yayımlanan makalelerine göre, jel özellikle kanın pıhtılaşmasını önleyen ilaçlar kullanan hastaların ameliyatlarında çok işe yarayabilir.(20) Malezya çıngıraklı yılanının zehirinden de kanın pıhtılaşmasını önleyen ancrod adlı bir molekül elde edildi ve felç geçiren hastaların tedavisinde kullanılabilmesi amacıyla klinik deneylere başlandı.(21)

"Hastalara şifa veren, celal sahibi ve her işini hikmetle yapan Şâfî-i Hakîm-i Zülcelâlbüyük eczanesi olan yeryüzünde, her derde bir devâ biriktirmiş. O devâlar ise dertleri isterler. Evet, Allah her derde bir derman yaratmıştırTedavi için ilaç almak, kullanmak meşrudur; fakat tesiri ve şifayı Cenâb-ı Haktan bilmek gerektir. Derdi O verdiği gibi, şifayı da O veriyor."(Risale-i Nur Külliyatı, Lem'alar, 25. Lem'a Hastalar Risalesi 20. Deva kısmen günümüz Türkçesiyle ) (22)

"Mesela, bir eczanede çok çeşitli maddelerle dolu yüzlerce cam kavanoz bulunuyor. Onların içindeki ilaçlardan hayat sahibi bir macun hazırlanması istendi. Canlı, harika bir ilaç yapılması gerekti. Biz de geldik, eczanede o canlı macunun ve ilacın çok sayıdaki unsurlarını, maddelerini gördük. O macunların her birini inceledik. Anladık ki, o cam kavanozların hepsinden hususi bir ölçüyle, bir-iki damla bundan, üç dört damla ötekinden, altı-yedi damla başkasından ve bunun gibi çeşitli miktarlarda örnekler alınmış. Eğer birinden bir damla eksik veya fazla alınsa o macun canlı olmaz, özelliğini kaybeder. O canlı ilacı da inceledik. Her bir kavanozdan hususi bir ölçüyle birer madde alınmış, zerre kadar eksik veya fazla olsa ilaç olma özelliğini kaybeder.

Elliden fazla kavanozun her birinden ayrı bir ölçüyle farklı miktarlarda maddeler alınmış.

Acaba o şişelerden alınan farklı miktarların, garip bir tesadüf veya fırtınalı bir havanın şişeleri devirmesi neticesinde bir araya gelmesine hiçbir şekilde imkân ve ihtimal var mı? Her birinden yalnızca alınan miktar kadar akması, o maddelerin toplanıp o macunu meydana getirmesi hiç mümkün mü? Acaba bundan daha hurafe, akıl dışı, bâtıl bir şey olabilir mi? Eşek katmerli bir eşekliğe girse, sonra insan olsa “Bu fikri kabul etmem!” deyip kaçacaktır.

İşte bu misaldeki gibi her bir canlı, elbette hayat sahibi bir macundur ve her bir bitki, hayattar bir ilaç gibidir ki, çok çeşitli ve gayet hassas bir ölçüyle alınan maddelerden yapılmıştır. Eğer sebeplere, toprak, hava, su gibi unsurlara dayandırılsa ve “Şu canlıyı sebepler yarattı.” dense, bu, aynen eczanedeki macunun şişelerin devrilmesiyle meydana geldiğini söylemek gibi, yüz derece akıldan uzak, imkânsız ve bâtıl bir iddia olur.

Kısacası: Şu büyük âlem eczanesinde Hakîm-i Ezelî’nin kaza ve kader ölçüsüyle alınan, hayat için gerekli maddeler sonsuz bir hikmet, ilim ve her şeyi kuşatan bir irade ile meydana gelebilir. “Bunlar kör, sağır, sınırsız, sel gibi akan, her yerde bulunan unsurların, tabiatın ve sebeplerin işidir.” diyen bedbaht, “O hayret verici ilaç, şişelerin devrilmesiyle kendi kendine olmuştur.” diye akılsızca, saçma sapan konuşan sarhoş bir ahmaktan daha ahmaktır. Evet, bu küfür ahmakça, sarhoşça, divanece bir hezeyandır."(Risale-i Nur Külliyatı, Lem'alar, 23. Lem'a Tabiat Risalesi Muhkaddime kısmen günümüz Türkçesiyle ) (23)


(1) https://tr.wikipedia.org/wiki/Aspirin

(2) http://www.openaccess.hacettepe.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11655/2219/373a598b-57c1-4cb5-b62b-78c42dc27f4e.pdf?sequence=1

(3) https://avesis.istanbulc.edu.tr/resume/downloadfile/tulbakir?key=7cc2e94e-4fd8-411a-a91c-e3a81b82fcf1

(4) https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/13401

(5) https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1115947

(6) https://www.acibadem.edu.tr/assets/haberler/2020/04/covid-19-hilalbardakci-150420/kinin--klorokin--hidroksiklorokin-ve-covid-19-hakkinda.pdf

(7) https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/71458/608401%20(1).pdf?sequence=1

(8) https://www.fv-berlin.de/index.php?id=61&L=0&tx_news_pi1[news]=2089&tx_news_pi1[controller]=News&tx_news_pi1[action]=detail

(9) https://www.researchgate.net/publication/293479656_Natural_Products_as_Sources_of_New_Drugs_from_1981_to_2014

(10) https://www.fishpond.com.fj/Books/Studying-Temperate-Marine-Environments-Michael-Kingsford-Chris-Battershill/9780908812547

(11) https://yasayandeniz.org/sungerlerimiz2.htm

(12) https://www.bbc.com/news/health-39028557

(13) https://tr.energymedresearch.com/89806-prialt-ziconotide

(14) https://www.netinbag.com/tr/medicine/what-is-eptifibatide.html

(15) https://sinirbilim.org/kaptopril-yuksek-tansiyon/#:~:text=Kaptopril%20y%C3%BCksek%20tansiyon%20ve%20baz%C4%B1,sisteminin%20%C3%A7ok%20%C3%B6nemli%20bir%20eleman%C4%B1d%C4%B1r.

(16) https://tr.techsymptom.com/11520-exenatide-for-diabetes-byetta-bydureon-69

(17) https://www.ntv.com.tr/turkiye/sifali-zehir,LQaddDu-bEKGZHdlLr8x3w

(18) https://tr.qaz.wiki/wiki/Echis_carinatus

(19) https://en.wikipedia.org/wiki/Eptifibatide

(20) https://pubs.acs.org/doi/abs/10.1021/acsbiomaterials.8b00031

(21) https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2137908/

(22) https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/lemalar/yirmi-besinci-lema/347

(23) https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/lemalar/yirmi-ucuncu-lema/293

9 Şubat 2021 Salı

Hassas Ayarlı Gezegen: Dünya

 


    "Biz gözümüzü açtıkça, bakışımızı kainatın yüzüne çevirdikçe ilk gözümüze ilişen umumi ve mükemmel bir düzen, kuşatıcı ve hassas bir dengedir. Müşahede ediyoruz ki, her şey ince bir düzen, hassas bir denge ve ölçü içindedir. Biraz daha dikkat edince, devamlı tazelenen bir düzen ve denge sağlama fiili gözümüze çarpıyor. Yani birisi o düzeni kusursuz bir şekilde değiştiriyor, o dengeyi ve ölçüyü gözeterek tazeliyor. Her şey muntazam ve ölçülü sayısız suret giydirilen birer model oluyor. Daha çok dikkat ettikçe o düzenli ve ölçülü işlerin altında bir hikmet ve adalet görünüyor. Her harekette bir hikmet ve amaç gözetiliyor, bir hak ve fayda takip ediliyor. Daha da dikkat ettikçe, oldukça hikmetli bir faaliyet içinde bir kudretin emareleri, eserleri ve her şeyin her halini kuşatan engin bir ilmin cilveleri şuurlu nazarımıza çarpıyor." Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat (1)

    Dünya sistem bilimi, yerkürenin işleyişini inceleyen, nispeten yeni bir bilim dalı. NASA’nın 1983'de Dünya Sistem Bilimleri Komitesi’ni kurmasıyla ortaya çıktı. NASA bilim misyonunu açıklarken “Dünya’nın atmosferini, karalarını, okyanuslarını, buzlarını ve canlıları birbirine bağlı, tek sistemin parçaları olarak algılamalıyız” diyor. Dünya sistemi, birbirleriyle karmaşık ilişkileri olan çok çeşitli unsurları içeriyor. Miami Üniversitesi’nden Prof. Eugene Rankey ve USRA’dan (Universities Space Research Association) Martin Ruzek, Journal of Geoscience Education’da yayımlanan makalelerinde şunları söylüyor: “Gezegenimizin şartlarını belirleyen ahenkli fiziksel, biyolojik, kimyasal süreçleri anlatmak için senfoni benzetmesi kullanılabilinir. Bir senfonide her aletin diğerleriyle uyum içinde çok sesli müzik yapması gibi hava, su, karanın unsurları ve hayat ahenkle işleyen Dünya sistemini meydana getiriyor.” (2)

    Mesela, Dünya atmosferindeki gazların oranını değiştirebilecek birçok etken olmasına rağmen, atmosferin dengeli bir gaz karşımı var. Metan, CO2 gibi ısıyı atmosferde tutan sera gazlarının etkisi olmasaydı, dünyanın ortalama sıcaklığının eksi on sekiz derece olacağı hesaplanıyor. Peki, bu gazlar fazla olsaydı? Venüs’ün atmosferi yüzde 96.5 karbondioksitten oluşuyor; (3) ortalama yüzey sıcaklığı yaklaşık 460 derece. (4) Dünya’nın atmosferindeki karbondioksit oranı yüzde 0,036 civarındayken, karbondioksitten çok daha güçlü bir seragazı olan metanın atmosferdeki oranı yüzde 0,00017. Seragazı nitröz oksit, karbondioksitten yaklaşık üç yüz kat daha güçlü ama, atmosferdeki oranı metanınkinden de düşük: Yüzde 0,00003. (5)

    Düşünün ki, yanardağlardan çıkan SO2'nin bile havadaki metana etkisi var. Yanardağ patlamalarıyla açığa çıkan SO2, metan üreten bakterilerin çoğalmasını engelliyor ve atmosferdeki oranının düşmesine neden oluyor. Bazı bakteriler ise metanla besleniyor. Yeni Zelanda’nın Rotorua kenti yakınındaki jeotermal alanda bu özellikte bakteriler keşfedildi. (6) Yanardağ patlamaları, bitkisel planktonları demirle besleyip daha çok üremelerine yol açarak atmosferdeki karbondioksit miktarını da dolaylı olarak etkiliyor. Yüzey sularında yaşayan bu mikroorganizmalar gözle görülemeyecek kadar küçük. (7) Fakat denizlerde ve okyanuslarda trilyonlarcası var; toplu halde uzaydan bile görülüyorlar. (8) Yani, havadaki oksijenin büyük bölümünün kaynağı da bu minik canlılar. (9) Ölüp dibe çöktüklerinde içlerindeki organik karbonun bir kısmı deniz tabanına gömülüyor. Yüzey sularındaki karbondioksit miktarı azalınca atmosferden suya karbon geçişi artıyor.

    Prof. Josh West ve doktora öğrencisi Mark Torres, And Dağları’ndaki kayaları inceleyerek sera gazı karbondioksidin atmosferdeki oranını dengede tutan ilginç bir süreci aydınlattı. (10)

    Yerkabuğu ve manto tabakasının üst kısmından oluşan, taşküre denilen katman okyanus tabanı ve kıtalarla birlikte hareket eden büyüklü küçüklü parçalara ayrılmış durumda. (11) Bir okyanus levhası başka bir okyanus levhasına ya da kıta levhasına yaklaşırsa, biri diğerinin altına dalıyor. Yavaş yavaş manto tabakasına kayan bu levha derinlere iniyor ve eriyor. Levha hareketleri Dünya’yı sıcak tutan sera gazı karbondioksidi de geri dönüştürüyor. Kimyasal reaksiyonlarla atmosferden yer kabuğuna geçen karbon, yanardağ faaliyetleriyle tekrar atmosfere karışıyor. Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden Prof. Josh West ve meslektaşlarının Nature dergisinde yayımlanan araştırmaları ilginç sonuçlar ortaya koydu. Dağ oluşumları sırasında yüzeye çıkan “taze” kayaların adeta bir sünger gibi atmosferdeki karbondioksidi “emdikleri” uzun zamandan beri biliniyordu. Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Önü alınmamış olsaydı bu süreç, Himalayalar gibi büyük dağ sıralarının oluşumları sırasında, birkaç milyon yıl içinde atmosferdeki karbondioksit seviyesini öyle azaltırdı ki, Dünya’yı bitmeyen bir kışa sokardı. Ama böyle olmadı.”

    Üniversiteden yapılan açıklamanın devamında, dağ oluşumu sırasında ortaya çıkan kayaların kimyasal ayrışma süreçlerinin benzer bir hızla atmosfere karbondioksit sağladığı ifade edildi. Güney Amerika’nın batı kıyıları boyunca uzanan, yaklaşık yedi bin kilometre uzunluğundaki And Dağları’ndaki kayaları araştıran Prof. West ve doktora öğrencisi Mark Torres, bu kayaların kimyasal ayrışma süreçlerinin önceden tahmin edildiğinden çok daha fazla karbon açığa çıkardığını tespit etti. Bol miktarda bulunan pirit adlı mineralin kimyasal olarak ayrışmasıyla, diğer minerallerden karbondioksit salınmasına neden olan asitlerin ortaya çıktığı belirtiliyor. (12)

    Çalışmalarını ünlü akademik dergi Nature’da yayımlayan Bonn Üniversitesi bilim insanları da şu sonuca vardı:

    Yerkürenin derinlerinde O2 birikmeseydi, dünya çorak ve hayata elverişsiz olurdu. Araştırma ekibi, birkaç yüz kilometre derinde bulunan majorite adlı mineralin büyük miktarda oksijen depoladığını keşfetti. Levha sınırlarında bulunan dalma-batma zonlarında, kayan yerkabuğuyla birlikte demir oksit de derinlere taşınıyor. Demir oksitin yapısındaki oksijen, yüksek basınç ve sıcaklık altında bu mineralin bileşeni haline geliyor. Majorite minerali, O2 asansörüne benzer olarak; yükseliyor, yeryüzüne yaklaşınca barındırdığı O2'yi salıyor. Bonn Üniversitesi’nden yapılan açıklamada, salınan O2'nin H2 ile birleşerek su da oluşturduğu belirtiliyor.


(1) Kısmen günümüz Tükçesiyle ifade edilmiş Yirminci Mektup İkinci Makam İkinci Kelime http://www.erisale.com/?locale=tr&bookId=2&pageNo=328#content.tr.2.328


(2) https://www.milliyet.com.tr/teknoloji/yagmurun-genleri-bizi-de-etkiliyor-886549

(3) https://www.uzay.co/venus-gezegeni-ozellikleri-atmosferi-yorungesi-ve-kesifler/


(4) http://gokbilimi.net/gunes-sisteminin-sicakligi-1/#:~:text=2%2D)%20Ven%C3%BCs%20%3A%20Sistemin%20G%C3%BCne%C5%9F,uzakt%C4%B1r%20ancak%20ondan%20daha%20s%C4%B1cakt%C4%B1r.


(5) https://web.itu.edu.tr/~kkocak/iklimpdf.pdf


(6) http://threat2020.blogspot.com/2008/03/kresel-souma.html?m=0


(7) http://www.mikrobiyoloji.org/TR/Yonlendir.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EFFB892C7D158D51C9


(8) http://www.sureyelken.com/etiket/kuresel-fotosentez/


(9) https://medium.com/sunipeyk/d%C3%BCnyan%C4%B1n-oksijen-kayna%C4%9F%C4%B1-a137c8eff3d9


(10) https://www.atlasdergisi.com/kesfet/doga-cografya-haberleri/levhalarin-gucu.html


(11) https://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCnya%27n%C4%B1n_yerkabu%C4%9Fu


(12) https://www.atlasdergisi.com/kesfet/doga-cografya-haberleri/levhalarin-gucu.html

Ayetlerin Sadece Lafzi Okunmasının Yanlışlığı ve Sadakayla İlgili Bir Ayet

  Başlıktaki ayet-i kerime Tevbe suresinde yer alıyor. Lafzi olarak ayeti şöyle tercüme edebiliriz:  “Sadakalar konusunda müminlerden ek bağ...