algı yönetimi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
algı yönetimi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ağustos 2021 Perşembe

DİN VE MİTOLOJİNİN "MUHAMMED'İN AKIL HOCALARI VE ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ" VİDEOSU ÜZERİNE



1-Kuranda ancak ehli kitabın bileceği bazı detaylarla ilgili de bilgiler olduğu için, bazıları Kuranı bir ehli kitabın yazdığını iddia etmişlerdir. Nahl 103'te (1) de bu iddianın saçmalığı ispat edilmiştir. Çünkü Kuran Arapçanın eşsiz bir örneğidir. Bunu Arap olmayan birinin yazması mümkün değildir. Zaten Araplar dahil hiçbir insan belagatta bu kadar eşsiz bir eser halen ortaya koyamamıştır. (2)

105. âyette (3) Hz. Peygamber’in öğretisinin onun kendi uydurması olduğunu ileri süren Mekke müşrikleri ve genel olarak tarihin başka döneminde İslâm vahyi için benzer iddiada bulunanlar kastedilerek, yalancılık ve sahtekârlığın ancak böylesi inançsızlara yakışır bir davranış olduğu bildirilmiş; dolayısıyla asıl iftiracı ve yalancıların imandan nasip almamış kimseler olduğu ifade edilmiştir.

2-Videoda ciddi çarpıtmalar var. Mesela Hz Peygamberin dini tebliğ için bazen yanlarına gittiği anlatılan tefsirler, sanki "sık sık gidip, onlardan istifade ederdi" gibi anlatıyormuş gibi yansıtılmaktadır.

3-Selman-ı Farisi Medine'de Hz Peygamber ile tanışmış ve Müslüman olmuş biri olduğu için Mekke'de nazil olan Nahl 103'ün onunla ilgisi olamaz. (4)

4-Sırf fazla isim sayıp iddia doğruymuş gibi algılanabilmesi için Hz Peygamberin biri daha çocukken diğeri de 20li yaşlarda çok kısa zaman dilimlerinde ömründe sadece 2 kez gördüğü Rahip Bahira bile hocası olarak lanse edilmiş. (5) Video ve Turan Dursun'un (6) kitabı ciddiyetten ve bilimsel etikten bu kadar uzak.

5-Yine tefsir kitaplarında sadece Selman-ı Farisi'nin Hendek Savaşında hendek kazma önerisi anlatılırken, ahlaksızca tefsirlerde olmayan eklemeler yapılarak, dini konularda da yardımcı olduğu lanse ediliyor. Oysaki tefsirlerde böyle bir şey yazmıyor.

6-Yine hiçbir delil göstermeden Hz Peygamberin Abdullah bin Selamdan aldığını iddia ettiği kıssaları Kuranın farklı yerlerine dağıttığı iftirası atılıyor.

7-Kur'an, İncil ve Tevrat'ta tahrif edilerek anlatılan olayların doğru şeklini anlatmıştır. Videoda ise yine hiçbir delil göstermeden Hz Peygamberin bazen hata yaparak naklettiği iftirası atılmıştır.

8-Mekke döneminde hocası olduğunu iddia ettikleri kimselerden hür olanların neden kendileri Peygamberlik iddiasında bulunmayıp başkasına yardımcı olduklarının cevabı yoktur. Birbirlerini hayatları boyunca tanımamış insanlar bile el birliğiyle Hz Muhammedi yetiştirmiş gibi lanse ediliyor. Hür olanlar da köleler de Hz Peygamberin peygamberlik iddiasından hiçbir menfaat elde etmemişlerdir.

9-Rahip Bahira durduk yere neden 12 yaşındaki Hz Muhammedin beklenen son peygamber olacağını söylesin ki?

10-Hz Peygamberin amcasının kızıyla evlenmek istediği halde reddedildiği de hiçbir tarihi kaynağa dayanmayan uydurulmuş bir iftiradan ibarettir.

11-Videoda Hılful Fudül ile ilgili anlatılanlardan da açıkça görülüyor ki, Hılful Fudül'de olan haksızlığa ve zulme karşı çıkanlar (7) Müslüman olurken, nerede bir haksızlık ve zulüm yapan zorba, sahtekar ve yalancı tip varsa İslam ortaya çıkınca bunlar Hz Muhammed'e karşı çıkmıştır. Bu bile başlı başına İslam'ın hak din olduğun, karşı çıkanların ise sahtekar yalancılar olduğuna delildir.

12-Haksızlıklara ve zulümlere karşı çıkmak için kurulan Hılful Fudül'ün Hz Muhammedin karakteri üzerinde ciddi etkisi olduğu videoda ifade ediliyor. Gençliğinde bile sahtekarlarla mücadele eden birisinin kırkından sonra sahtekarlık yapmaya başlamayacağı akıl sahiplerinin malumudur.

13-Hz. Hatice'nin kervanlarını emanet etmesi de Hz Muhammedin güvenilir biri olduğuna ayrı bir delildir.

14-Videoda Hz. Hatice'nin kervanda Hz Muhammed'e eşlik etmesi için kölesi Meysere'yi dinleyince Hz. Muhammed'e olan hayranlığının artıp kendisine evlenme teklif ettiği söyleniyor ama Meysere'nin bizzat şahit olup anlattığı olağanüstü olaylar es geçiliyor.

15-Yine bir Türk tarihçinin Hz Muhammedin Varaka bin Nevfel tarafından yetiştirildiği iftirası hiçbir delil sunulmadan öne sürülüyor.

16- Videoda Yemameli Rahmanın isminin Müslim olduğu söyleniyor ama Müslim değil Mesleme'dir. (8)

17-Yine Mesleme ile ilgili bilgilerin imha edildiği uyduruluyor ama kim veya kimler, nerede, ne zaman, nasıl imha etmiş hiçbir bilgi verilmiyor. Madem bu bilgiler imha edildi bu adamla ilgili mevcut bilgiler bize nasıl ulaştığı sorusunun da cevabı yok.

18-Hz. Muhammed Kureyş (9) kabilesine mensup olmasına rağmen videoda Medine'deki iki kabile olan Evs (10) ve Hazrec'in (11) içinden çıktığının iddia edilmesi videoyu hazırlayanların ve yararlandıkları kaynakların cehaletini ortaya seriyor.

37 dakikalık videoda 18 tane yanlış gösterdik. Ortalama iki dakikada bir yanlış bir bilgi verilen bir videoya ancak İslam'ı inkarı dogma haline getirenler inanır.

Aynı site hem tarihte Muhammed diye birinin yaşamadığını (12) hem de Hz Muhammedin hocaları olduğunu iddia ediyor. Demek ki ikisi de yalan ve kimi nerden kandırabilirlerse o kardır diye düşünüyorlar.

Yine Türkçede yancı diye tabir edilen tipler de tarihte Muhammed diye birinin yaşamadığını iddia edenlerin yazılarını/videolarını da beğeniyor, Hz. Muhammed'in hocaları olduğunu iddia eden yazıları/videoları da beğeniyor. Demek ki maalesef İslam'ı inkar etmek bazı insanlarda dogma haline gelmiş ve bu durum fikir namusunu korumalarına engel oluyor.

DİPNOT:

Hz. Muhammed'in yaşamadığı yalanına verilen cevap için bkz. https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/12/islam-peygamberi-muhammed-gercekten.html

18 Ağustos 2021 Çarşamba

Hitler Nasıl Diktatör Oldu?

 

Hitler'in, Alman halkı içindeki politik ayrılıkları ortadan kaldıracak ve onları bir iç ve dış düşmana karşı bir araya getirecek bir düşman olgusuna ihtiyacı vardı. Yahudiler Goebbels tarafından bu iş için kullanıldı. Bir rejim diskuru yaratıldı. Bu diskur, yedi yirmi dört radyo ve yazılı basın kanallarıyla halka pompalandı. Antisemitizm istenilen seviyeye geldiğinde, artık Almanlar her şeye yeni rejimin diskuru perdesinden bakıyordu. Hitler, diskur mimarisini tartışmasız rejimin en önemli güç aracı olarak kullandı. Almanya’nın tüm sorunlarını bu “öteki” imajıyla “izah etti” ve halk bunu hararetle benimsedi. Böylelikle “Yahudilerin” devletten ve toplumdan “temizlenmesi” süreci başladı. Statüleri değiştirildi. Kriminalize edildiler. Sippenhaft (aile boyu suç) konsepti çerçevesinde toplumdan tecrit edildiler. Okul çocuklarına kadar Yahudilerin “kötü olduğu” algısı Alman toplumuna yerleştirildi. Mal ve mülklerine el kondu. İşlerini kaybettiler. Bir kısmı ülkeden kaçabilmeyi başardı. Büyük kısmı ise toplama kamplarına gönderildi.

27 Şubat 1933 günü Alman meclisi Reichstag binasına yapılan kundaklama, Hitler'in muhaliflerin üzerinde baskı kurmasının ve geniş çaplı tasfiyeler yapabilmesinin önünü açtı. Rejimi pekiştirdi ve rejimin otoriterlik seviyesinde bir dönüm noktası oldu. Rejim, yürürlükteki Weimar Anayasasının ilgili maddelerini işletilerek olağanüstü hal ilan etti ve Hitler böylelikle parlamentoyu baypas edebilecek olanağa kavuştu. Böylece 1933 yılı itibarıyla zaten sınırlı olan Almanya demokrasisi tümüyle rafa kaldırıldı. Kanun hükmünde kararnameler ilan edilerek basın özgürlüğü ve bireysel hak ve hürriyetler büyük oranda askıya alındı. Bir korku imparatorluğu inşa edildi. İçişleri bakanı Herman Göring bu dönemde birçok faili meçhul cinayet ve suikastı gizli servisle beraber planladı, onlarca muhalif kaçırıldı ve işkenceden geçirildi. Yüzlerce basın mensubu, akademisyen ve muhalif fabrikasyon gerekçeler üretilerek hapse atıldı veya toplama kamplarına gönderildi. İşin ilginci, Naziler Reichstag’ı kendilerinin kundakladığını gizlediler. Suçu Komünistlere yıkabilmek için kundaklamayı Hollandalı bir aktivistin yaptığını, bunun bir organize kalkışma olduğunu ileri sürdüler. Bu yolla tüm faşizan takibat ve zulüm politikalarını aklamış oldular. Alman halkı Nazilere inandı. Bu planlamalar, içişleri, istihbarat ve propaganda birimlerinin titiz çalışması sonucu üretildi ve uygulandı. Tek hedef zulüm rejimini halk nezdinde meşrulaştırmak ve rejimin iktidarını konsolide etmekti. Başardılar. Almanya’yı tümüyle karanlığa gömecek bir rejim böylelikle kontrolü tam anlamıyla sağladı.

Naziler Reichstag yangınının ardından yaklaşık 4,000 (dört bin) insanı tutukladı ve işkenceden geçirdi. Çoğu tutuklu neden tutuklandığını bile öğrenemeden yıllarca hapiste kaldı. Gözü korkan basın hiçbir eleştirel bakışta bulunmadan Nazi diskurunu kabullendi. Alman akademisi bu ağır hak ihlallerine ses çıkartmadı. Zaten bu dönem akademiden muhalifler, başta Yahudi kökenli bilim insanları olmak üzere, uzaklaştırıldı. Çoğu yurtdışına kaçtı. Kaçtıkları ve sığındıkları ülkelerden biri de, kadere bakın, Türkiye Cumhuriyeti’ydi. Kontrollü Reichstag yangınından itibaren üç yıl kadar bir süre içinde Nazi rejimini eleştiren hiçbir muhalefet partisi veya siyasi hareketi kalmadı. Tüm eleştirel düşünen ve anayasal Weimar devletinin anayasal düzeninin yeniden tesis edilmesini savunan aydınlar takibata uğradı ve ya ülkeden kaçmak zorunda bırakıldı veya hapse ya da toplama kamplarına yollandı. Aynı şekilde bu insanların aile bireyleri de Sippenhaft anlayış çerçevesinde (kolektif suç ilkesi gereği) kriminalize edildi. Böylelikle yeni rejim, Hitler liderliğinde tek bir parti olana kadar dönüştü ve sonunda totaliter ırkçı faşist bir ölüm makinesi halini aldı.

Bu tarihten bugün ne öğreniyoruz? Propaganda ve algı çalışmaları ile istihbarat eş güdümü sayesinde topluma istenilen algının pekâlâ kabul ettirebildiği, böylelikle rejimlerin kendi işlerine gelen “gerçekliği” yaratabildikleri! Reichstag yangınından da bu tür kirli rejimlerin istedikleri ortama bahane olacak fabrikasyon gerekçeleri nasıl ürettiklerini öğrenmiyor muyuz? Bu noktaya gelen ve diktatörleşmeye evrilmeye çalışılan rejimlerin önünde olan olasılık, bu aşamadan sonra, geniş çaplı bir “ölüm-kalım savaşı” senaryosuyla, efsunlanmış halkı daha da rejime sadık ve dünyadan-gerçekten kopuk bir halka dönüştürmektir!

Keşke Hitler’e engel olunabilseydi, keşke Nazilere karşı Almanlar direnebilseydi! Keşke bir anda ortadan kaybolan veya gözlerinin önünde tutuklanan komşulara vaktinde sahip çıkılabilse, yapılan utanç kaynağı rezil suçlar engellenebilseydi. Keşke, keşke, keşke! Bunları kitaplardan okurken, filmlerini izlerken, müzeleri gezerken düşünüyoruz! Peki, dünyanın dört bir yanındaki insanlar neden kendi ülkeleri, toplumu ve devleti söz konusu olduğunda, tarihten öğrendiğimiz dersin vermesi gerekli olan bilgeliği devreye sokamıyor? Toplumlar istemeden liderler onları felakete sürükleyemez! Ve bedeli her zaman toplumlar öder.

12 Ağustos 2021 Perşembe

ALGI YÖNETİMİ VE ALGI YÖNETİMİ İLE İSLAMİ MÜCADELE

  

Müslümanlar gerek Mısır'daki İhvan-ı Müslimin örneğinde olduğu gibi kendi ülkelerinde, gerekse de küresel ölçekte algı yönetimi ile mücadele etmek ve kendileri hakkında çizilen olumsuz imajların doğru olmadığını göstermek zorunda kalıyorlar. Ayrıca ülkelerde çıkarılan iç karışıklık ve toplumsal çatışmaların arkasında da yine algı yönetimini görüyoruz.  Peki algı yönetimi nedir ve algı yönetimiyle İslami olarak nasıl mücadele etmek gerekir?

Etrafımızda meydana gelen hadiselere yahut nesnelere yönelik duyu organları aracılığıyla elde ettiğimiz verilerin zihin dünyamızda oluşturduğu anlamlara algı deniliyor. Başka bir deyişle algı, beş duyu organımızla çevremizden topladığımız bilgilerin beynimizce anlamlı şekil ve resimler haline getirilmesi, yani tanımlanması ve yorumlanmasıdır. (1)

Tüm bu tariflerden de görüleceği gibi algılar subjektiftir. Algıların subjektif olması, hakikatle daima aynı olmadıklarını da gösterir. 

Taklit, bağnazlık, tarafgirlik, önyargı ve şartlanmışlık gibi hastalıklar, beynin, ona gelen verileri sağlıklı olarak analiz etmesine ve doğru sonuçlara ulaşmasına mâni olur. Bu sayılanlar doğru algıların önündeki bireysel engellerdir.

Bireysel engellere ek olarak bir de kasıtlı olarak algıyla hakikatin arasının açılmasına sebep olan, daha doğrusu insanların yanlış bilgi ve kanaatlere sahip olmasına neden olan dış faktörler vardır. Bunlara manipülatör denir. Onlar türlü türlü teknik ve metotlarla insanları aldatırlar. Bazen doğru bilgileri çarpıtarak, bazen yalanları hakikat gibi lanse ederek, bazen olmayan şeyleri var gibi göstererek bireyleri hakikatten uzaklaştırırlar. 

Örneğin diziler ve filmler birer manipülatördür. Mesela Yeşilçam filmlerini seyredip de zihninde kötü bir imam portresi oluşmayan kimse neredeyse yok gibidir. Benzer olarak hadiselerin arka planını bilmeyen hemen her kovboy filmi izleyicisinin zihninde Kızılderililer kötü, saldırgan ve vahşi insanlar olarak bilinir.

Benzer olarak algı yönetimi, hedefe konulan kültür, ırk, din veya devlete karşı sempati uyarma veya düşmanlık aşılama gibi sebeplerle uluslararası arenada kullanılan önemli silahlardan biridir.

Tüm bunlara ek olarak zihinleri kontrol altında tutabilmek ve kitleleri dilediği şekilde yönlendirebilmek için algı yönetimi ve manipülasyona en çok başvuran aktörlerden birisi de siyasiler ve özellikle de zorba yöneticilerdir.

Kısacası sivil toplum kuruluşlarından siyasi partilere, think-tank kuruluşlarından büyük devletlere dek yaşadığımız dünyadaki hemen herkes psikolojik operasyonlarla kitleleri sömürmeye ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışıyor.

ALGI YÖNETİMİ NEDİR?

Algı yönetimi ifadesiyle, hedef bir kitlenin duygu ve düşüncelerini etkileyerek ona mevcut bir fikri kabul ettirme adına yürütülen her türlü eylem ve çalışma akla gelir. (2) Algı yönetimini bir çeşit illüzyon ve kitle hipnozu olarak adlandırmak da mümkündür.

Algı yönetiminde, önemli olan kurgulanan gerçekliğin kitlelere kabul ettirilmesi, masa başında üretilmiş kurmaca bilgilerin halka benimsetilmesi, insanların, kendi gözleriyle değil, manipülatörlerin gözüyle dünyaya bakmalarının temin edilmesidir.  Algı yönetimiyle en kalitesiz ve değersiz ürünler pekâlâ hayat kaynağı gibi gösterilebilir; kitlelere, hainler, kahraman; kahramanlar da hain olarak yutturulabilir; kamuoyu nezdinde en masum ve makul fikirler veya eylemler bir anda “tehlikeli” hale getirilip en kirli, en yıkıcı ve en zararlı unsurlar takdirle karşılatılabilir.

Günümüzde bilimsel bir boyut kazanan algı yönetimi geçmişte olmadığı kadar tehlikeli bir hale geldi ve siyasi ve ekonomik gücü elinde tutan elitlerin kitleleri dilediklerince şekillendirebildikleri bir enstrümana dönüştü.

Kitlelere bazen bir ürünün satın aldırılıyor, bazen siyasi bir lideri destekletiliyor, bazen ona ona oy verdiriliyor, bazen de küçük bir elit grubun arzu ve isteklerine boyun eğdiriliyor.

Algı yönetmenlerinin ustası şeytandır. “Ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın. (3) ayetinden anlıyoruz ki şeytan, insanın önce duygu ve düşüncelerini, sonra da tavır ve davranışlarını istediği yönde değiştirebilmek için her yolu deniyor, bütün yöntemleri kullanıyor.

Aynen bunun gibi, şeytanın çağdaş takipçileri medya gücünü de kullanarak, diledikleri algıyı meydana getirecek bilgiler, haberler, reklamlar, resimler, videolar nelerse kitlelere onları gösteriyor, onları duyuruyorlar. Filmleri, dizileri, reklamları, sloganları, afiş ve broşürleri, sözü, kalemi o denli etkili ve verimli kullanıyorlar ki bunların arasına yerleştirdikleri/sakladıkları mesajlarla insanlara istedikleri fikirleri empoze edebiliyorlar.

Tüm bu yöntemlerle kitlelere yaşanan hadiseleri ne şekilde yorumlayacaklarını empoze ediyorlar. Buna ek olarak kitleler için neyin ihtiyaç olup olmadığına, ne yiyip içeceklerine, ne kullanacaklarına, ne tarz bir hayat yaşayacaklarına, onlar için neyin ehemmiyetli neyin önemsiz olduğuna vs. karar veriyor, sonrasında da adım adım insanları da yanlarına çekiyorlar. Bazen hedef kitlelerin duyarlı oldukları konuları, inançlarını, kültür değerlerini dikkate alarak daha doğrusu istismar ederek onların algılarını yönetiyor; bazen de onların bilinç altlarına empoze ettikleri fikirlerle bunu yapıyorlar.

Bunlara ek olarak fikirlerden çok duyguları hedef alma, hamasete sığınma, halkın yanındaymış ve halktan biriymiş gibi görünme, başka alternatif ve çözüm olmadığı kanaati yerleştirme, yalanlar söyleyip bunları sürekli tekrar etme, kitle psikolojisini değerlendirme, basamakları tek tek çıkartma, bilgi tekeli kurma, propaganda yapma, bütünden koparma, değersizleştirme veya olduğundan fazla anlam yükleme, sahte kahramanlık hikayeleri uydurma, meşhur kimseleri yanına çekme, etkili kalemleri satın alma, belirli fikirleri çoğunluğun görüşüymüş gibi lanse etme, dinin meşrulaştırıcı gücüne sığınma, gerçek amacı gizleme, muhalifleri bertaraf etme, başarısızlıkları ustalıkla gizleme, sorunsuz gösterme gibi pek çok algı yönetimi tekniğinden bahsedilebilir.

Normal şartlarda bir defa akıp geçen suyun mermeri delmesi mümkün değildir. Fakat devamlı olunca deler. İnsanlar da bir defa duyduklarında yalan ve iftiralara kolay kolay inanmazlar. Ama bu yalanlar devamlı tekrarlanıyorsa ve hele bu yalanları söyleyenler devlet erkanı gibi önemli kişilerse bir süre sonra inanmaya başlarlar. Çünkü insanlar, devletin zirvesindeki bir kişinin en büyük devlet meseleleriyle ilgili sürekli bir şekilde yalan söyleyeceğini akıllarına sığdıramazlar.

Dizi ve filmlerle toplumun uyutulması, evlendirme veya yarışma programlarıyla insanların uyuşturulması, spor ve eğlence faaliyetleriyle biriken enerjinin başka yöne kanalize edilmesi de algı yönetimlerinin bir parçasıdır. 

ALGI YÖNETİMİ İLE İSLAMİ MÜCADELE

Algı yönetimi ile iftiralara maruz kalmak, Müslümanların ahlakî ve hukukî sınırların dışına çıkmaları için geçerli bir mazeret olamaz. Bu tür ceberut rejimlere veya küresel algı manipülatörlere karşı mutlaka mücadele verilmeli fakat asla meşru çizgiden sapılmamalıdır.

Burada yapılması lazım gelen en önemli vazife, toplumun eğitilmesi, bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesidir. Bireylerde, hiçbir şeyin görüldüğü gibi olmayabileceği noktasında farkındalık oluşturulmalıdır. Duygularıyla değil akıllarıyla karar verebilen insanların sayısı artırılmalıdır. Bireylere, kendilerine empoze edilmeye çalışılan fikirleri sorgulama alışkanlığı kazandırılmalıdır. Gayrimeşru ve hukuka aykırı hiçbir mevzuda itaatten bahsedilemeyeceği düşüncesi onların zihnine kazınmalıdır. Onların, sorgulamanın, soru sormanın ve eleştirmenin ayıp değil bir meziyet olduğunu öğrenmeleri sağlanmalıdır. Kanıtsız hiçbir söylentiye, şayiaya, dedikoduya, iftiraya itibar edilmemesi gerektiği ve gösterilen kanıtların da doğruluğunun sorgulanması fikri aşılanmalıdır.

Kur’an, birçok ayette halk arasında yayılması arzu edilen söylentilere ve algı operasyonlarına karşı uyanık olunması gerektiği noktasında mü’minleri uyarır. Hucurat suresinde yer alan şu ayet-i kerime fevkalade önemlidir: Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz. (4)

Bu ayette, doğruluğunu araştırmadan denilenlere inanma, onları başkalarına anlatma veya söylentilere dayanarak belirli şahıs ve gruplar aleyhine tavır alma şiddetle yasaklanmıştır. Bunları yapanların ileride pişman olacakları hatırlatılmıştır. Bu pişmanlık bazen bu dünyada bazen de ahirette olur.

Demek ki Müslümana düşen vazife, doğruluğundan emin olmadığı bilgi ve haberleri hemen sahiplenmemesi, kesin delil ve karineler ortaya çıkmadıkça tarafsızlığını korumasıdır. Allah Resûlü’nün şu hadisleri de aynı noktaya dikkat çeker: “Her duyduğunu söylemesi kişiye günah olarak yeter” (5Atalarımız da “Duyduğuna inanma, gördüğünün yarısına inan.” derken, bu tür ayet ve hadislerin manasından hareket etmiş olabilirler.

Şunu da hatırlatmak gerekir ki, algı yönetimiyle ilgili geliştirilen stratejiler ve yapılan propagandalar mutlaka az da olsa bir gerçekliğe dayanmak zorundadır. Bu nedenle art niyetli şahısların eline koz vermemek ve onlara malzeme sunmamak için son derece ihtiyatlı davranmak gerekir.

DİPNOT:

(3) el-Â’raf, 7/16-17 Diyanet İşleri Meali (Yeni) https://www.kuranmeali.com/AyetKarsilastirma.php?sure=7&ayet=16
(5) Ebû Dâvud, Edeb 88 https://sunnah.com/abudawud:4992

Ayetlerin Sadece Lafzi Okunmasının Yanlışlığı ve Sadakayla İlgili Bir Ayet

  Başlıktaki ayet-i kerime Tevbe suresinde yer alıyor. Lafzi olarak ayeti şöyle tercüme edebiliriz:  “Sadakalar konusunda müminlerden ek bağ...