10 Mart 2021 Çarşamba

Bastığın Yerleri Toprak Diyerek Geçme, Tanı!

 


Bütün göklerde olanlar, bütün yerdekiler, bu ikisinin arasında ve toprağın altıda bulunanlar O'nundur. (Taha Suresi 6. Ayet) (1)

Toprak altında hayatını devam ettiren canlılara ilişkin araştırması akademik dergi Nature’da yayımlanan Manchester Üniversitesi’nden Prof. Richard Bardgett şöyle söylüyor: “Ayaklarımızın altındaki toprak muhtemelen Dünya’da çeşitliliğin en fazla olduğu yer. Topraktaki canlı grupları son derece kompleks. Bir orman ya da çayırdaki toprakta abartısız milyonlarca tür, milyarlarca organizma var. Mikroskobik bakteri ve mantarlardan, solucan, karınca ve köstebek gibi daha büyük organizmalara kadar…” Amerika Toprak Bilimi Derneği, bir çorba kaşığı toprakta dünyadaki insanların sayısından daha çok canlı bulunduğunu belirtiyor. Birçok kuruluştan bilim insanı ile birlikte tropik ormanlardan Antarktika’ya, Dünya’nın on altı bölgesinden alınan toprak örneklerindeki organizmaların genlerini inceleyen Brigham Young Üniversitesi’nden Prof. Byron Adams şöyle söylüyor: “Toprakta yaşayan organizmalar bizim için önemli birçok işi yapıyor. Atıklarımızı, toksik kimyasallarımızı ayrıştırıyor, zararsız hale getiriyor. Suyumuzu arıtıyor, erezyonu önlüyor, verimliliği yeniden sağlıyor.”

Atmosferin yaklaşık yüzde sekseni azot gazından oluştuğu halde, bazı mikroorganizmalar dışında hiçbir canlı gaz halindeki azotu kullanamıyor. Azot, canlı sistemlerinin (proteinlerin ve DNA’nın) ehemmiyetli bir bileşeni. Azotu bitkilerin kullanabileceği hale dönüştüren ve besin zincirine girmesine yol açan da topraktaki bakteriler. California Teknoloji Enstitüsü’nden yapılan basın açıklamasında, bu dönüşümün nitrogenase adlı enzimle gerçekleştiği belirtiliyor ve kimya profesörü Doug Rees’in şu sözlerine yer veriliyor: “Onlarca yıldır nitrogenase nasıl bu inert (durgun) gazla etkileşime giriyor, bu dönüşümü nasıl meydana getiriyor anlamaya çalışıyoruz.” Açıklamada, yaklaşık yüz yıl önce Haber-Bosch metodu adı verilen teknik geliştirilene kadar Dünya’daki azot dönüşümünün neredeyse tamamının bakterilerce meydana getirildiği ifade ediliyor. Haber-Bosch metoduyla laboratuarda azot dönüştürmenin çok yüksek sıcaklıklar ve basınçlar gerektirdiği vurgulanıyor. “Bakterilerin bunu nasıl yaptığını anlamayı çok isterdik. Bu büyük bir kimyasal sır” diyen Prof. Rees(2), nitrogenase enzimine dair çalışmalarından ötürü 2019 eylül ayında İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi ödülünü aldı.(3) Onlarca yıldır elimizdeki teknolojik ve laboratuvar imkanlarıyla çözemediğimiz bu kimyasal sırrı bakteriler kendi çözmüş olamayacağına göre, bir Yaratıcı var. 

Uluslararası seviyede üne sahip bir çevreci olan Kanada’nın British Columbia Üniversitesi’nden Prof. David Suzuki, bitki türlerinin neredeyse yüzde doksanının toprak mantarlarıyla desteklendiğini, tek ağacın köklerinin çevresinde düzinelerce mantar türü bulunabileceğini söylüyor. Ağaç köklerinin çevresinde bulunan ipliksi mantar uzantıları topraktaki fosfor, azot gibi maddelerin ağaçlara ulaşmasını sağlıyor. Ağaçlardan gelen fotosentez ürünleri (şeker gibi) de mantarları besliyor. Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar, uzak ağaçların köklerini bile birbirine bağlayan mantar ağları ile ağaçlar arasında kaynak transferi yapıldığını gösterdi.

İngiliz Columbia Üniversitesi’nden Prof. Suzanne Simard, bir ağacın mantar ağıyla yüzlerce ağaca bağlanabileceğini belirtiyor. Kanada’nın British Columbia Eyaleti’nin iç kısmında bulunan Douglas göknarı ormanının, sadece 30 metreye 30 metrelik küçük bir alanında yapılan incelemede, bir ağacın kırk yedi ağaçla bağlantılı olduğu, tek mantarın on dokuz ağacı birbirine bağladığı tespit edildi. Simard ve meslektaşları, akademik dergi Scientific Reports’da yayımlanan makalelerinde, mantarların karbon, azot, fosfor gibi kaynakların türdeş ve türdeş olmayan komşu bitkilere aktarımını sağladığına dair giderek artan sayıda kanıt olduğunu ifade ediyor. Sonuçları 2016 yılında ünlü akademik dergi Science’da yayımlanan bir başka araştırma da, kayın ve ladin gibi birbirinden çok farklı ağaçların aralarında bile büyük miktarda karbon transferi olduğunu göstermişti.

Profesör Simard ve arkadaşları, daha eski bilimsel çalışmalarında Douglas göknarı fideleri gölgede kaldığında, kağıt huş bitkisinden fidelere karbon gittiğini, kağıt huş ağacı mevsime bağlı olarak yapraksız kaldığında ise fidelerden huş ağacına karbon aktarıldığını tespit etmişti. Araştırma ekibi, sonuçları Scientific Reports’da yayımlanan çalışmaları için Douglas göknarı fidelerinin tüm iğne yapraklarını kopardı. Yaprakları koparılan fidelerden komşuları ponderosa çamına çok miktarda karbon transferi oldu. Simard şöyle söylüyor: “Douglas göknarlarını akrabaları arasında ve yabancılar arasında yetiştirdik ve akrabalarını tanıyabildiklerini keşfettik. Douglas göknarı ve ponderosa çamını birlikte de yetiştirdik. İğne yapraklarını kopararak ve batı ladini tomurcuk böceğinin saldırısına maruz bırakarak Douglas göknarına zarar verdik; ardından göknar, ağıyla komşu ponderosa çamına çok fazla karbon gönderdi.” Prof. Simard, bunu öleceğini “anlayan” ağacın karbon mirasını komşusuna bırakması şeklinde yorumluyor.

Douglas göknarı fidelerinin tüm yaprakları kesildiğinde komşu ponderosa çamına yalnızca karbon değil, stres sinyalleri de gitti. Bu da, ponderosa çamında savunma enzimlerinin sentezlenmesine neden oldu. Simard, ormandaki büyük, yaşlı ağaçları “ana ağaçlar” olarak isimlendiriyor. Bu ağaçlardan komşu ağaçlara besin maddeleri gidiyor. Komşu ağaçlardan stres sinyalleri çıkarsa besin yardımı artıyor. “Ben bir ormana girdiğimde, bütünün ruhunu hissediyorum; her şey uyum içinde işliyor ama, bunu ölçme veya haritalandırma yöntemimiz yok.” diyen Prof. Simard, mantar ağlarının haritasını çıkaramadıklarını, bir tatlı kaşığı orman toprağının birkaç mil uzunluğunda mantar ipliği içerdiğini söylüyor. (4)

“Evet, güneş ve aydan, gece ve gündüzden, kış ve yazdan tut, ta bitkilerin muhtaç ve aç hayvanların yardımına gelmelerinde, hayvanların zayıf ve yaradılıştan şerefli olan insanların yardımına koşmalarında, hatta gıda maddelerinin nazik, kuvvetsiz yavruların ve meyvelerin yardımına uçmalarında; yiyecek zerrelerinin ise beden hücrelerinin ihtiyacına yetişmesinde işleyen yardımlaşma prensibi, bütün bütün kör olmayana gösteriyorlar ki, her şeyi terbiye ve idare eden gayet Kerîm ve Hakîm bir tek Zât’ın emriyle hareket ediyorlar.” (Risale-i Nur Külliyatı, 22. Söz, İkinci Makam kısmen günümüz Türkçesiyle) (5) 

(1) https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/T%C3%A2h%C3%A2-suresi/2353/5-8-ayet-tefsiri

(2) https://www.atlasdergisi.com/kesfet/bilim-haberleri/toprak-yili.html

(3) https://www.kva.se/sv/pressrum/pressmeddelanden/studier-av-enzymsystem-belonas-med-aminoffpriset

(4) https://www.atlasdergisi.com/kesfet/bilim-haberleri/agaclarin-fedakarligi.html

(5) https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/ikinci-makam/404

1 Mart 2021 Pazartesi

Gezegenimizin Temizlik Görevlileri

 



Meksika Körfezi’ndeki Deepwater Horizon sızıntısı, en büyük petrol sızıntısı afetlerinden biri olarak tarihe geçti. (1) 2010 yılında, Deepwater Horizon platformunda meydana gelen patlama ve yangının ardından platform batmış ve milyonlarca varil petrol körfeze yayılmıştı. (2) Amerika’nın Rochester ve Texas A&M Üniversiteleri’nden bilim insanlarının araştırmaları, patlamadan sonraki beş ayda mikroorganizmaların en az 200.000 ton petrolü ve doğal gazı ortadan kaldırdığını gösterdi! 

Endüstriyel ve tarımsal atıklarla kirlenen gezegenimizi temizleyen çok sayıda canlı var. Değişik ortamlarda hayatını sürdüren o kadar çok çeşit mikroorganizma var ki, çoğu kez atıklar bu mikroorganizmalar tarafından ayrıştırılıyor, ya da daha az zararlı hale dönüştürülüyor. Bazıları klorlanmış çözücüler, tarım ilaçları gibi kirleticileri ayrıştırıyor; bazıları radyoaktif atıkları temizliyor. Mesela, Geobacter sulfurreducens yer altı sularındaki uranyumu uraninite mineraline dönüştürüyor; sonuçta radyoaktif madde çöküyor ve yer altı suyundan yavaş yavaş süzülüyor. Geobacter, elektrik telleriyle elektron transferi yaparak uranyumu dönüştürüyor. (3)  2019’da akademik dergi Cell’de yayımlanan bir araştırmaya göre, “kabloları” metal içeren moleküllerin etrafını sarmış kusursuz şekilde sıralanmış protein lifllerden oluşuyor. İçinde metal teller olan kablolar gibi. Ancak bu teller insan saçından yüz bin kat ince. (4)

Pteris vittata türü eğrelti otları, çok kısa bir zaman diliminde sudaki arseniği bünyesine alarak daha az zehirli hale getirip depoluyor. Kavak ağacı, insan sağlığı için tehlikeli olan trikloretilen gibi çözücülerle kirlenmiş alanların ıslahında, bildiğimiz çimen petrolle kirlenmiş toprağı temizlemede kullanılıyor. Bazı bitkiler, toprak ve sudan zehirli metalleri topluyor ve daha az zehirli hale dönüştürerek depoluyor. Örneğin, birçok bitki türü çok zehirli Krom (VI)’yı bin kat daha az zehirli Krom (III)’e çeviriyor. Metal toplayıcı bitkiler fazla miktarda metal depoluyor, zehirlenme belirtisi de göstermiyorlar. Peki ama, nasıl zehirlenmiyorlar? Yakın bir geçmişte, Amerika’nın Purdue Üniversitesi’nden bilim insanlarının araştırması esrar perdesini aralamıştı. Nikel toplayıcı çobandağarcığını (Thlaspi) inceleyen Dr. David Salt ve ekibi, nikelin bitkiyi hastalıklardan koruduğunu keşfetti. Güçlü bir antioksidan olan glutasyonun da bitkiyi nikelin zararlı etkilerinden koruduğu anlaşıldı. (5)

“Umursamazca böcekleri ezmeden, onlara vurmadan, lanet okumadan, ya da görmezden gelmeden evvel bir kez daha düşünün.” Amerika Birleşik Devletleri’nin Cornell Üniversitesi’nden böcekbilimci Prof. John Losey böyle söylüyor. “Boyları sizi yanıltmasın, bu minik mucizeler değerli hizmetler sunar.” diyen Losey, biyolog Mace Vaughan ile birlikte bazı böcek hizmetlerinin ekonomik değerini hesapladı. Mesela, otlakları temizleyen böceklerin ABD’deki çiftlik sahiplerini yıllık 380 milyon dolar masraftan kurtardığını hesapladılar. Böceklerin atıkları ortadan kaldırma hizmetleri o kadar önemli ki… Avustralya örneği bu gerçeği açıkça gösteriyor. Avustralya’ya ilk defa, yaklaşık yüz elli yıl önce Avrupa’dan sığırlar getirildi. Ancak, sığır gübresini ortadan kaldıracak böcekler olmadığı için zamanla büyük bir problem meydana geldi. Gübreler uzun süre ortada kalıyor, sığırlar gübrelerin çevresinde otlamadıkları için çok büyük alanlar otlak olarak kullanılamaz hale geliyordu. Problemin çözümü için, 1965-1985 yılları arasında yürütülen Avustralya Gübre Böceği Projesi kapsamında kıtaya farklı türde gübre böcekleri getirildi. Aralarında sığır gübresini saatler içinde ortadan kaldıran Onthophagus gazella da vardı. (6)



Sadece Afrika’nın Serengeti bölgesinde, senede neredeyse on iki milyon kilogram etin akbabaların tüketimine hazır hale geldiği ve akbabaların leşlerin hemen hemen hepsini buldukları belirtiliyor. Bu kuşlar hayvan leşlerini yiyerek salgın hastalıkların önünde engel teşkil ediyor. “Çoğu kez insanlar, akbabalarca sağlanan muazzam ekosistem hizmetinin farkına varmıyor.” diyen Amerika’nın Smitsonian Enstitüsü’nden kuşbilimci Dr. Gary Graves, akbabaların kamu sağlığını tehdit edebilecek milyonlarca pound ağırlığında (bir pound yaklaşık yarım kilogram) çürüyen eti tüketerek bertaraf ettiğini dile getiriyor ve ekliyor: “Artık biliyoruz ki, tekrar ekosisteme geçirmek yerine mikropların çoğunu da öldürüyorlar.” 

Omurgalıların vücutlarındaki mikroorganizmalar, ölümle birlikte hızla vücudu ayrıştırmaya başlıyor. Bu işlem sırasında toksik maddeler de açığa çıkıyor ve cesedi hızlı şekilde yenilmesi tehlikeli bir besine dönüştürüyor. Akbabalar çürüyen etlerdeki bu bakteri toksinlerine karşı fevkalade direçliler. Bu hayvanlar hastalık yapıcı (patojenik) bakterilerilere de maruz kalıyorlar. Danimarka’nın Aarhus Üniversitesi’nden Prof. Lars Hansen ve ekibinin akademik dergi Nature Communications’da yayımlanan araştırmaları ilginç sonuçlar ortaya koydu. Elli akbabanın yüzündeki mikroorganizmaları inceleyen araştırmacılar, yüzlerinde ortalama beş yüz yirmi sekiz farklı tür olduğunu tespit etti. İşin ilginç yanı, kalın bağırsaklarına baktıklarında yalnızca yetmiş altı mikroorganizmanın DNA’sına rastladılar. Prof. Hansen’in ekibinde olan Dr. Graves şöyle diyor: “Kafalarını çürüyen leşlerin içlerine sokuyorlar, dolayısıyla yüzlerinde çok fazla bakteri çeşidi bulunması şaşırtıcı değil. Fakat kalın bağırsağa gelince çok rastlanan türlerden, az sayıda bakteri baskın olarak bulunuyor.” Hansen, akbabaların mide asidinin insanın mide asidinden 10-100 kat daha güçlü olduğunu söylüyor. Araştırma grubundan Dr. Michael Roggenbuck, yuttukları tehlikeli bakterilerin çoğunu ortadan kaldıran, son derece “haşin” bir sindirim sistemleri olduğunu belirtiyor. (7)

“Bu kâinat ve yeryüzü, daima işleyen büyük bir fabrika ve her vakit dolup boşalan bir han, bir misafirhanedir. Böyle işlek fabrikalar, hanlar, misafirhaneler; pis atıklarla, enkazlarla, süprüntülerle çok kirlenip bulaşık hale gelir ve her tarafta kötü kokulu maddeler birikir. Eğer çok dikkatle bakılmaz, kirlerden arındırılmaz ve süpürülüp temizlenmezlerse içlerinde durulamaz, insan oralarda boğulur.

Halbuki bu kâinat fabrikası ve yeryüzü misafirhanesi o kadar pak, temiz ve pisliksizdir, bulaşık şeylerden ve kötü kokulardan öyle arınmıştır ki, içinde lüzumsuz tek bir şey, faydasız tek bir madde ve rastgele bir kir bulunmaz; görünüşte bulunsa da, hemen onu dönüştürecek bir makineye atılır, temizlenir.

Demek, bu fabrikaya bakan Zât çok iyi bakıyor. Buranın, temizliği gözeten öyle bir Maliki var ki, şu koca fabrikayı ve büyük sarayı küçük bir oda gibi süpürtür, düzene koyup kirlerden arındırır. Evet, bu çok büyük fabrikanın içinde, büyüklüğü ölçüsünde pis atıklar, enkaz artığı kirli maddeler, süprüntüler bulunmuyor. Aksine, büyüklüğü ölçüsünde temizliğine ve kirlerden arınmasına dikkat ediliyor.” (Risale-i Nur Külliyatı, 30. Lem'a kısmen günümüz Türkçesiyle) (8)

“… Demek ki, bu âlem sarayı ve kâinat fabrikası, Kuddûs isminin büyük bir cilvesine mazhardır. O kudsi temizlik emrini, yalnızca denizlerin etle beslenen temizlikçileri ve karaların kartalları değil, kurt ve karınca gibi, cenazeleri toplayan sağlık memurları da dinliyor.” (Risale-i Nur Külliyatı, 30. Lem'a kısmen günümüz Türkçesiyle) (9)

(1) https://tr.wikipedia.org/wiki/BP_Deepwater_Horizon_petrol_s%C4%B1z%C4%B1nt%C4%B1s%C4%B1

(2) https://www.bbc.com/turkce/haberler/2010/09/100908_bp_leak

(3) https://www.atlasdergisi.com/kesfet/bilim-haberleri/dunyanin-temizlikcileri.html

(4) https://www.cell.com/cell/pdf/S0092-8674(19)30291-0.pdf

(5) https://www.atlasdergisi.com/kesfet/bilim-haberleri/dunyanin-temizlikcileri.html

(6) http://www.tarihvesuur.com/cikolata-bocekleri-ve-tabii-temayul.html

(7) https://www.atlasdergisi.com/kesfet/bilim-haberleri/ekosistem-gorevlileri.html

(8) https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/lemalar/otuzuncu-lema/birinci-nukte/555

(9) https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/lemalar/otuzuncu-lema/birinci-nukte/557

Ayetlerin Sadece Lafzi Okunmasının Yanlışlığı ve Sadakayla İlgili Bir Ayet

  Başlıktaki ayet-i kerime Tevbe suresinde yer alıyor. Lafzi olarak ayeti şöyle tercüme edebiliriz:  “Sadakalar konusunda müminlerden ek bağ...