3 Ağustos 2021 Salı

İSLAM'DA HAYVANLARIN BAZI HAKLARI


İslam, hayvanları insanların hizmetine verenin Allah olduğunu, onlardan yararlanmanın helal olduğunu belirtmekle birlikte, onlara sevgi ve şefkat gösterilmesinin de gereğine değinmiştir. Peygamberimizin hadislerinde ve uygulamalarında, hayvanlara iyi davranılması tavsiye edilmekte, onların aç susuz, bırakılmaması, dövülmemesi, yavrularının alınmaması, zorunluluk harici yavruları olanların avlanılmaması, hedef yapılmaması, yarışma için dövüştürülmemesi, güçlerini aşan yük yükletilmemesi konusunda uyarılar yapılmaktadır.

Peygamberimiz (asm) açlıktan karnı sırtına yapışan hayvanın sahibine, “Allah'tan korkmuyor musun?” diye çıkışmıştır. “Koyun sağıcıların, koyunların memelerine zarar vermemesi için tırnaklarını kesmelerinin emredilmesi,” Yavruları alınmış bir kuş için Peygamberimizin çabası ve yavrularını yuvaya koydurması", gene Peygamberimizin canlı hayvanı hedef yapmayı yasaklaması, bindiği hayvana beddua eden kadını ikaz etmesi, hayvanların damgalanmasını, kulaklarının yırtılmasını-kesilmesini, onlara hakaret edilmesini, onların dövüştürülmesini, zevk için avlanılmasını, gücünün üzerinde yük yüklenmesini yasaklamıştır. Bunları yapanlara İslam tarihinde ceza verilmiştir. Ordu bir savaşa giderken köpek ve yavrularının rahatsız olmaması için başına nöbetçiler dikip ordunun gidiş yolunu değiştiren de yine Peygamberimiz (asm)'dir. (1)

Tıpkı insanlar gibi öteki canlıların da Allah’a ibadet ettiğini bildiren Kur’an, kuşların da bir dilinin, bir ibadet ve tesbihinin bulunduğunu belirtilmektedir. (Nur, 24/41; İsrâ, 17/44)

Hadislerde hayvan hakları konusunda ısrarlı bir şekilde vurgulanan husus, onların yaşama haklarıdır. Hz. Peygamber’in tavsiye, emir ve uygulamalarında belli başlı zararlılar hariç (İmam Mâlik, Muvattâ, Dâru İhyâi’tTürâsi’l Arabî, thk. M. Fuâd Abdülbâkî, Mısır ty., II, 933; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 436; Beyhakî, es Sünenü’l Kübrâ,II, 449; Heysemî, Mecmau’zZevâid,II, 27, IV, 67; Demîrî, Hayâtü’l Hayevâni’l Kübrâ, II, 257.) hayvanların faydasız ve keyfî bir şekilde öldürülmesi yasaklanmış, hayvanlara merhametli davranılması gereğine işaret edilmiştir. (Nesâî, Sayd,34, Dahâyâ, 42; Dârimî, Sünen II, 115; Beyhakî, Ahmed b. Ebi Bekr, esSünenü’lKübrâ, Mektebetü Dârü’lBâz, Mekke 1994/1414, thk. Muhammed Abdülkadir Ata, IX, 279; Sözü edilen hadisin, bazı varyantlarında haksız yere/gereksiz yere bir kuş veya daha küçük hayvan şeklinde geçmektedir. Merhametle ilgili hadisler için bk. Tirmizî, Birr, 16; EbûDâvûd, Edeb, 58, 66)

Diğer yandan kuşlarla ilgili olarak kuş yuvalarının bozulmaması, yumurtaları ve yavrularının alınmaması için emir verdiğine, alınmış olan yavru ve yumurtaları yerlerine iade ettirdiğine dair rivayetleri ve bazı vahşi hayvanların derilerinin (elbise, eyer vs. şeklinde) kullanılmasını yasaklaması (Ebû Dâvûd, Libâs, 40, Menâsik, 23, Salat,122; Tirmizî, Libâs, 31; Buhari, Zebâih,13; Demîrî, Hayâtü’lHayevâni’lKübrâ,II, 496) göz önüne alınacak olursa (Ahmed b. Hanbel, Müsned, Müessesetü Kurtuba, Mısr ty., I, 404; Ebû Dâvûd, Cihad, 122; Demîrî, Kemâlüddîn Muhammed b. Mûsâ b. İsâ, Hayâtül Hayevâni’lKübrâ, thk. Ahmed Hasen Besc, Dâru’l Kütübi’lİlmiyye, Beyrut,1994/1415, I, 374) Hz. Peygamber’in hayvanların hayat haklarına verdiği önem ve hassasiyet daha iyi anlaşılır. (Karınca, arı, kurbağa, hüdhüd ve surad kuşunu öldürme yasağı ile ilişkili olarak bk. Ebû Dâvûd, Edeb, 1645, 176; İbn Mâce,Sayd, 10; Demîrî, Hayâtü’l Hayevâni’l Kübrâ, II,119, 499)

Doğal dengeyi bozan ve eğlence amaçlı avcılığa izin verilmemiştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I,357, II, 371)

Naslarda hayvan haklarına ilişkin olarak belirtilen diğer hususlardan biri, onların gıdalarına özen gösterilmesidir. Hz. Peygamber sağmal hayvanları sağarken yavrusunun ihmal edilmemesi hususunu, kendisine uğrayanlara da tembih etmiştir.(Heysemî, Ali b. Ebî Bekr, Mecmau’z Zevâid, Dâru’r Reyyân li’tTürâs Dârü’l Kütübi’l Arabî, Kahire Beyrut 1407, VIII,196) Ebû Hüreyre'nin naklettiği bir rivayette Hz. Peygamber: Günahkar bir kadının bir kuyunun yanından geçerken, kuyunun başında bir köpeğin susuzluktan dilini çıkarıp soluduğunu gördüğünü, ona acıyarak ayağına giydiği ayakkabılarla kuyudan su çekip köpeğe verdiğini ve bu sebeple Allah Teâlâ’nın da onu bağışlayıp cennete soktuğunu bildirmiştir. (Müslim, Tevbe,155, Selâm, 41) Yine Hz. Peygamber, bilinçli bir şekilde zararsız bir hayvanın gıdasız bırakılarak ölümüne sebebiyet veren kişinin karşılaşacağı acı sonucu belirterek bu hususta müminleri uyarmıştır. (Buhârî, Bed'ü'l Halk, 17, şirb, 9, Enbiya, 50, 54; Müslim, Birr, 37,151)

Hayvan haklarıyla ilgili bir diğer önemli husus, onların temizlik ve bakımlarıdır. Hz. Peygamber Ebu Hüreyre’den gelen bir rivayette koyunların burunlarının silinmesini, ağıllarını temizlenmesini, buyurmuştur. Aynı şekilde keçilerin temizlenmesi için de emir verdiği bize kadar gelen rivayetler arasındadır. (İmam Mâlik, Muvattâ, Dâru İhyâi’tTürâsi’l Arabî, thk. M. Fuâd Abdülbâkî, Mısır ty., II, 933; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 436; Beyhakî, es Sünenü’l Kübrâ,II, 449; Heysemî, Mecmau’zZevâid,II, 27, IV, 67; Demîrî, Hayâtü’l Hayevâni’l Kübrâ, II, 257.)

Hadislerde Hz. Peygamber (asm)’in hayvan haklarına ilişkin vurgularından biri, yük hayvanlarına kapasitelerinin üzerinde bir yükün yüklenmemesidir. (el Azîm el Âbâdî, Ebu’t Tîb, Muhammedşemsü’l Hak, Avnu’lMa’bûd şerhi Süneni Ebû Dâvûd, 7:221, Hadis no:2532.)

Benzer şekilde Hz. Peygamber, hayvanları ilâhî bir emanet bilerek onlara iyi davranılması gerektiğini ifade etmiştir. (Ebû Dâvûd, Cihad, 55, 61)

Hz. Peygamber’in özellikle evcil hayvanlarla ilgili olarak üzerinde durduğu önemli hususlardan biri, onların yapılarına uygun düşmeyen tasarruflardan kaçınmaktır. Hayvanların yaratılış gayeleri doğrultusundan saparak, fıtrat harici işlerde kullanılmaları İslâm’a aykırı olmaktadır. İbn Abbas’ın rivayetine göre, Rasûlüllah (dövüştürmek için) hayvanları birbirine kışkırtmayı yasaklamıştır. (Ebû Dâvûd, Cihad,51, 56; Tirmizî, Cihad, 30; Beyhakî, es Sünenü’l Kübrâ, X, 22) Horoz, deve, boğa, köpek, koç vb. hayvanları dövüştürme hep bu yasak içinde yer alır. Bunlar aynı zamanda hayvanlara eziyet etmektir.

Hayvan haklarına ilişkin naslarda vurgulanan bir diğer husus olarak eziyet ve işkence yasağını sayabiliriz. Eziyet ve işkence fizikî olabileceği gibi manevî (Müslim, Birr, 80) de olabilir. Her iki tür işkence hadislerde kesin bir dille yasaklanmıştır. Bu bağlamda, yüzüne vurularak dövülmesi, canlı hayvanların hedef alınıp atış yapılması (Müslim, Sayd ve Zebâih, 12, 59; Buhârî, Zebâih, 25), yüzüne dövme (vesm) yapılması (Müslim, Libâs, 29, 106; Ebû Dâvûd, Cihad, 56; Tirmizî, Cihad,30), dövüşmeleri için hayvanların kızıştırılmaları, hayvanı kulağından tutarak çekmek hadislerde işkence olarak telâkkî edilmiş ve kesin bir dille yasaklanmıştır.


Diğer taraftan birtakım hayvanların yaratılış gayesi, insanların gıdalarını teminden, yüklerini taşımaktan ibarettir. Artık bu gayeye hizmet olan hayvanları keserken kendilerine fazla elem vermeyecek surette kesmek, bu suretle onlara karşı bir merhamet eseri göstermek, insanî bir görev addedilmiştir. Bu bağlamda Hz. Peygamber hayvan keserken bile ona şefkatli olunmasını, eziyet edilmemesini emreder. Hz. Peygamber’in açık ve ısrarlı talimatına göre, kurban kesimi, hayvanın acı çekmesini en aza indirecek şekilde olmalıdır. (Müslim, Sayd, 11, 57; Tirmizî, Diyât, 14; Ebû Dâvûd, Edâhî, 12; Nesâî,Dahâyâ, 22; İbn Mâce, Zebâih, 3)

Özellikle Osmanlılar devrinde sahipsiz hayvanların bakım ve korumasının devlet tarafından sağlandığı bu amaçla vakıflar kurulduğu da burada hatırlanabilir. Hayvan haklarına ilişkin hukuksal normlar, Osmanlı Kanunnâmelerinde ilk dönemlerden beri yer almış bulunmaktadır. Sözgelimi, II. Bâyezid devrinde hazırlanan1502 tarihli Istanbul Belediye Kanunnamesindeki şu hüküm bu kabildendir:

"Ve ayağı yaramaz bârgiri işletmeyeler. Ve at ve katır ve eşek ayağını gözedeler ve semerin göreler. Ve ağır yük urmayalar; zira dilsüz canavardır. Her kangısında eksük bulunursa, sâhibine tamam etdüre. Etmeyeni ve eslemeyeni gereği gibi hakkından gele. Filcümle bu zikr olunanlardan gayrı her ne kim Allah Teâlâ yaratmıştır, hepsinin hukukunu muhtesip görüp gözetse gerektir, şer’î hükmi vardır." ( bk. İstanbul İhtisâb Kanunnâmesi, Topkapı Sarayı,R. 1935, Vrk. 96/b106/b, md. 58,73; Akgündüz Ahmed, Osmanlı KanunnameleriVe Hukukî Tahlilleri, II. Kitap, II Bâyezid Devri Kanunnâmeleri, İstanbul 1990, sh.296297. Benzeri kanunlar ve hayvan vakıfları için bkz. Sungurbey, İsmet, Hayvan Hakları, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1993, s. 165168; 23 Muharrem 1278 (31 Temmuz 1861) tarihli padişah iradesiyle yürürlüğe giren Zabıtaca Men’i Lazım Gelen Mevad Hakkında Zabıta Memurları ile Merkezde Bulunan Bilcümle Zabitanı Asakiri Zabtiye’ye Verilen Talimatın alt başlığı Yük Taşıyan Beygir Hamallarının ve Merkepçilerin Sureti Hareketlerine dair kanun. (Hayvan Hakları (ek: ikinci kitap), Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul1999, s. 1087’den naklen.)

Bu minvalde söz konusu hayvan haklarını sayacak olursak şunları ifade edebiliriz:

a)
 Bunların en başında geleni hayvanların yaşama haklarıdır.

b) Hiçbir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve zalimce işlem yapılamaz.

c) Bütün hayvanların, insanlarca gözetilme, bakılma ve korunma hakkı vardır.

d) Hayvanlar meşru bir gerekçe olmadan öldürülemez. Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu olursa, bu, bir anda, acı çektirmeden ve korkutmadan yapılmalıdır.

e) Yabani türden olan bütün hayvanlar, kendi özel ve doğal çevrelerinde, karada, havada ve suda yaşama ve üreme haklarına sahiptir.

f) Geleneksel olarak insanların çevresinde yaşayan türden olan hayvanlar, uyumlu bir biçimde yaşama ve üreme haklarına sahiptir.

g) İnsanların kendi çıkarları yada eğlenceleri için bu uyumda yada şartlarda yapacakları her türlü değişiklik, bu haklara aykırıdır.

h) Bütün çalışan hayvanlar, iş süresinin yoğunluğunun sınırlandırılması, onarıcı ve güçlerini artırıcı bir beslenme ve dinlenme haklarına sahiptirler.

ı) Hayvanlardan insanların eğlencesi olsun diye yararlanılamaz. (2)

BAZI İTİRAZLAR:

-Kurban Bayramında her sene sayısız hayvan hayatını kaybediyor.

Cevap: Kurban bayramı öncesi ve sonrasında bir müddet dışarıdan et alımının azaldığını düşünürsek totalde kesilen hayvan sayısının kurban bayramı olmasa da pek değişmeyeceği ortaya çıkar. Kurban bayramı sayesinde bari fakirlerin evine et girmiş oluyor. Dolayısıyla İslam'ı kurban bayramından dolayı eleştirmek hiç mantıklı değil.


Ayrıca et yiyen biriyseniz kendi keyfiniz için kesilen hayvanı afiyetle yerken, insanların bir kısmını da fakirlere dağıttığı et için hayvan kesilmesine sırf ibadet olduğu için karşı çıkmanız hiç ahlaki değil.

Eğer et yemiyorsanız en azından mutlaka ot yiyorsunuzdur. Maddeci bakışa göre hayvanla bitki arasında hiçbir fark yoktur. Ha biri öldürülmüş ha diğeri fark etmez.


-Kertenkeleyi tek vuruşta öldürmenin 100 sevap sayıldığı hadis kitaplarını okuyoruz.

Cevap: Kertenkele dediğiniz de keler. Keler de insana zarar verebilecek bir hayvandır. Esasen zarar vermeyen hiç bir canlı öldürülemez. Öldürülmesi caiz olanlar ise, zararlı olan ve bu zararından başka türlü kurtulma imkanı olmayan hayvanlardır.


Kelerin bir vuruşta öldürülmesinin sevap olması, eziyet vermeden ölmesini sağlamak içindir. Yoksa her görülen kertenkeleyi öldürmek caiz olmadığı gibi, öldürmenin kendisi de sevap olmaz. Eziyet vermeden zararından kurtulmanın yollarını aramak gerekir. Ancak öldürmekten başka çare yoksa, bir vuruşta öldürmek gerekir ki, hayvan eziyet çekmesin. (3)


DİPNOT:

DİN VE MİTOLOJİ SİTESİNİN "İSLAM KÖLELİĞİ KALDIRMIŞ MIDIR" BAŞLIKLI YAZISI ÜZERİNE

Din ve Mitoloji: Öyle ilginçtir ki Kur'an'da yer alan aşağıya aktardığımız ayetlerin hiçbirinde "Kölelerinizi azad edin" denmiyor. (1)

Cevap: İşin trajikomik tarafı yazının ilerleyen kısmında "köle azad edin" denilen ayetlerden de bahsediyor.

Köle Azad etmek ile ilgili ayetler:

Nisâ, 92. Ayet: Kim bir mü’mini yanlışlıkla öldürürse, bir mü’min köleyi azad etmesi ve bağışlamadıkları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. (2) Mâide, 89. Yeminin keffareti, ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on düşkünü yedirmek yahut giydirmek ya da bir köle azad etmektir. (3) Mücâdele, 3. Ayet: Kadınlarından zıhar yaparak ayrılıp sonra da söylediklerinden dönecek olanlar, eşleriyle birbirlerine dokunmadan önce, bir köle azat etmelidirler. (4) Tevbe, 60. Sadakalar (zekât gelirleri) ancak şunlar içindir: Yoksullar, düşkünler, sadakaların toplanmasında görevli olanlar, kalpleri kazanılacak olanlar, âzat edilecek köleler, borçlular, Allah yolunda (çalışanlar) ve yolda kalmışlar. İşte Allah’ın kesin buyruğu budur. Allah bilmekte ve hikmetle yönetmektedir. (5) Beled, 12-13. Ayet: O sarp yol nedir bilir misin? Köleyi azat etmektir. (6)

Din ve Mitoloji: Zaten Muhammed'in de köleliği kaldırmak gibi bir çabası olmamıştır. (1)

Cevap: Eğer Kuran'ın Allah kelamı olduğu kabul ediliyorsa, yukarıdaki ayetler açıkça köle azad edilmesini teşvik ve bazı durumlarda da emretmektedir. Bu ayetlerin tebliğcisi olan peygamberin ise köleliği kaldırmak gibi bir çabası olmadığını iddia etmek mantık katliamıdır.

Eğer Kur'anı haşa Hz Muhammed'in yazdığı iddia ediliyorsa, yukarıdaki ayetleri yazan bir kişinin köleliği kaldırmak gibi bir çabası olmadığını iddia etmek yine mantık katliamıdır.

Şu hadis-i şerifi de insaf ehlinin nazarlarına sunuyorum ki site yazarı cahil olduğu konularda ahkam kesen tıynette bir tip mi yahut bile bile yalan söyleyerek okuyucuları/izleyicileri aldatmaya ve yanlış yönlendirmeye çalışan bir tip mi herkes görsün:

"Kim Müslüman bir köleyi âzat ederse, Allah Teâlâ onun her uzvuna karşılık âzat edenin bir uzvunu Cehennem ateşinden kurtarır." (7)

Din ve Mitoloji: Kölelik ve cariyelik, onun amaçlarını gerçekleştirmek için önemli bir araçtı. Yoksa askerlerini ganimet ve cariyelerine sahip olmaları için nasıl ikna edecekti? (1)

Cevap: Cümleleri düzeltelim. İlk cümle şöyle olmalı: "Kölelik ve cariyelik, O'nun amaçlarını gerçekleştirmesi için önemli bir araçtı."

Hz Muhammed'in amacının ne olduğu açıklığa kavuşturulmamış. Bu durum ya İslam'ı inkar etmeyi dogma haline getirmiş tiplerin kendi bilinçaltlarını Hz Peygamber'e yansıtarak kendilerinden yola çıkarak Hz Peygamber'e kendi bilinçaltlarını yansıtan amaçlar atfetmesini sağlamak için bilinçli olarak yapılmış ya da büyük bir mantıksal boşlukla karşı karşıyayız.

Eğer iktidar, servet ve kadınsa amaç, bunlar zaten daha Mekke döneminde Hz Peygambere teklif edilmesine rağmen Hz Peygamber bu teklifleri elinin tersiyle itmişti.

Eğer elinin tersiyle itme olayının uydurma olduğunu iddia ederlerse çarpıtmalar yaparak, yalan yanlış aktarımlarla bambaşka şekle büründürerek ve kendi bilinçaltlarını yansıtan anlamlar vererek dillerine doladıkları olaylar ile Hz Peygamberin elinin tersiyle itmesi olayını aynı kaynaklar aktarırken, işine gelen anlatımı doğru kabul edip çarpıtarak dillerine dolarlarken işlerine gelmeyen kısımlarla karşılaşınca bu kez uydurma deyip kaçmaları ikiyüzlülük ve çifte standart değil de nedir? Demek ki amaç gerçekten sorgulamak ve hakikate ulaşmak değil, İslam'ı inkar dogma haline getirildiği için her türlü ikiyüzlülük ve çifte standartla haklı gözükmeye çalışıp insanları aldatmak.

İkinci cümlede ise Hz Peygamberin askerlerini köle ve cariyelere sahip olmaları için ikna etmeye çalıştığı iddia ediliyor. Burada bazı sorular akla geliyor:

1-) Hz Peygamberin askerlerini köle ve cariyelere sahip olmaları için ikna etmeye çalıştığı iddiasının delili nedir? Herhangi bir sahih kaynaktaki bir ifadeden ikna faaliyeti anlamını nasıl çıkardıklarını gösterebilirler mi yoksa kendi bilinçaltlarını Hz Peygambere yansıtarak bilinçli veya farkında olmadan "Ben olsam öyle yapardım. Demek ki O da böyle yapmıştır." şeklinde bir düşünceyle mi Hz Peygamberin bir ikna faaliyetine girdiği sonucuna varmışlar? Eğer herhangi bir sahih kaynaktan bu ikna faaliyeti anlamını çıkardıkları ifadeleri gösteremezlerse demek ki Hz Peygambere iftira atarken aslında kendi bilinçaltlarını deşifre ediyorlar. Bizim şu anda aklımıza gelmeyen bir üçüncü seçenekle bu ikna faaliyetinin varlığı sonucuna ulaştılarsa buyursunlar açıklasınlar da herkes gerçekleri görsün.

2-) Hz Peygamber, askerlerini köle ve cariyelere sahip olmaları için neden ikna etmeye çalışsın? İnsanların köle ve cariyeleri zaten geçmişte de var. Zaten var olan köle ve cariyelere sahip olmaları için askerleri ikna etmesinin Hz Peygambere ne faydası olacak?

3-) Hz Peygamberin askerlerini köle ve cariyelere sahip olmaları için ikna etmeye çalıştığı iddia edildiğine göre askerler köle ve cariyelere sahip olmak istemediği; buna rağmen Hz Peygamberin askerleri ikna etmeye çalıştığı anlamı ortaya çıkar. Hangi sahih kaynaktaki hangi ifadeden askerlerin köle ve cariyelere sahip olmak istemediği ama Hz Peygamberin askerleri ikna etmeye çalıştığı anlamını çıkardıklarını göstermeliler ya da işkembeden hikaye uydurup uydurdukları hikayeye okuyucularının/izleyicilerinin sorgulamadan inanacaklarını düşündükleri için onları aptal yerine koydukları ortaya çıkar.

4-) Eğer burada askerlerin köle ve cariye sahibi olmaları karşılığında Hz Muhammedin amaçları için savaşmaya ikna edildikleri anlatılmak isteniyorsa yazarın Türkçeyi düzgün kullanmaktan aciz ve derdini tam anlatmayı beceremeyen bir tip olduğu, ilgili sitenin de bu Türkçe katliamına müdahale etmeyerek okuyucularına/izleyicilerine hiç değer vermediği ortaya çıkmış olur.

Eğer makale yazarının Türkçesinin kıt olduğunu varsayarsak bile bu durumda Hz Muhammedin amacının ne olduğunun açıklanmaması, isnad edilmesi olası amaçların zaten Mekke'de teklif edilmesine rağmen elinin tersiyle itilmesi ve site yazarının vehmettiği hayali amaçlar için ikna faaliyetlerinin varlığına dair tek bir sahih kaynak ortaya konulamaması durumu halen geçerli olur.

Din ve Mitoloji: Sözde bu savaşlar İslam'ı tebliğ için yapılmıştır ama gerçek hiç de öyle değildir. (1)

Cevap: İslam'da savaş yoluyla İslam'ı tebliğ etme diye bir metod yoktur. Site yazarı söylenmeyen bir argümanı Müslümanlara isnad ederek saman adam safsatası yapmaktadır.

İslam'da ya saldırı üzerine savunma savaşı yapılır ya saldırı hazırlığı bertaraf edilmek üzere savaş yapılır yahut bir beldede din ve vicdan özgürlüğü dahil olmak üzere insanların hak ve özgürlüklerine yönelik bir zulüm ve kısıtlamalar varsa bunları ortadan kaldırmaya yönelik son çare olarak savaş yapılır.

Ayrıca "gerçek hiç de öyle değildir" denilmiş ama gerçeğin ne olduğu yazılmamış. Burada da yukarıdaki gibi ya İslam'ı inkar etmeyi dogma haline getirmiş tiplerin kendi bilinçaltlarını Hz Peygamber'e yansıtarak kendilerinden yola çıkarak Hz Peygamber'e kendi bilinçaltlarını yansıtan amaçlar atfetmesini sağlamak için bilinçli olarak yapılmış ya da büyük bir mantıksal boşlukla daha karşı karşıyayız.

Din ve Mitoloji: Aşağıda köle ile hür bir kadının aynı olmadığını, onlara verilecek cezanın bile aynı olamayacağını gösteren ayetlere bakalım. (1)

Cevap: Burada Nisa 25 ve Nahl 75 örnek veriliyor.

Nisa 25'te "Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, o vakit hür kadınlar hakkında gerekli bulunan cezanın yarısı kendilerine lazım gelir." (8) buyruluyor.

Bu ayetin eleştiri konusu yapılması, ya yazarın İslam'ı inkarı dogma haline getirdiği için bu durumun bu kadar bariz bir gerçeği görmesini engel olması göstergesidir ya da yazar ciddi ciddi mantık kıtlığı yaşıyor.

Burada cariyeye az ceza verilmesi cariye için kötü bir şey midir? Cariyeye İslam'ın öngördüğünden iki  katı miktar ceza verilmesini isteyen yazar mı yoksa İslam mı cariyeye karşı daha merhametli bir duruş sergilemektedir?

Adalete gelince tam bir ehliyet sahibi olmayan birinin işlediği bir suçla tam ehliyet sahibi birinin işlediği suç elbette aynı ceza ile karşılık görmemelidir.

Görüldüğü gibi tam ehliyet sahibi olmayan birine daha az ceza öngörerek İslam hem adil hem de yazar gibi İslam'ı inkar etmek için kırk takla atmaya çalışarak kendini komik duruma düşüren tiplerden daha merhametli bir duruş ortaya koymuştur.

Hem de ayette câhiliye devrinde köle ve câriyeye insan nazarıyla bakılmadığı için İslâm’dan sonra da bunlarla evlenme konusunda isteksiz davranılacağı göz önüne alınmış, “feteyât” (genç kızlar), “ailelerinin (ehl) izni ile”, “birbirinizden türeyip gelmektesiniz, hepiniz aynı köktensiniz” gibi ifadelerle bu telakkinin kırılması istenmiştir. Câriyeler için Allah Teâlâ’nın kitabında kullandığı bu üç vasıf, yalnızca o devir için değil, son yıllara kadar kölelere hayvan muamelesinin yapıldığı bütün zamanlar için bir inkılâptır ve İslâm’ın köleliği ortadan kaldırmak üzere attığı adımların ontolojik ve psikolojik alt yapısını hazırlamaktadır. Evet köle ve câriyeler de hür olanlar gibi insan çocuklarıdır, hepsi insanlıkta birbirine eşit olan “insanlar”dan doğup meydana gelmişlerdir. Köle ve câriyelerin sahiplerinin bu sahipliği, insan dışındaki malların sahipliği gibi değildir, aile büyüklerinin diğerlerine sahipliği gibidir, köle ve câriyeler de aile fertlerinden sayılır. Ailenin kızları nasıl “feteyât” ise câriyeleri de öyle feteyâttır; yani ailenin evlenme çağına gelmiş kızlarıdır. (9)

Nahl 75'e gelince, Allah'tan başkasına tapanlar, başkasının malı olan köle gibi hürriyetini verip bir yaratığa kul olmuş köleler gibidirler. Allah'tan başka ilâh tanımayan, Allah'ın birliğine inanan Müslümanlar da hürler demektir. Gerçekten, "Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz." (10) diyebilmekten daha büyük hürriyet düşünülemez. Bundan dolayı Allah'ı inkâr, ortak koşma, batıl dinler hep birer esirlik bağıdır.

Hak din ve Allah'ın birliğine inanmak insan için bir hürriyet, bir servettir. Düşünmeli ki, o hürriyet nimeti ne büyük nimettir ve onu veren kimdir? Bütün hamd Allah'a mahsustur. Hürriyet, O'nun nimeti olduğu gibi, her nimet de O'nundur. Hürriyetin değerini bilmeli, din ve imanın kadrini anlamalı da yalnız Allah'a kulluk ederek hamd etmelidir. Fakat onların çoğu bilmezler. Bilmezler ve Allah'ı inkâr ve nankörlükte bulunurlar. Hürriyet davası ile şeytana esir olurlar. (11)

Ayrıca burada dolaylı olarak yüce Allah’ın insanlar için olumlu ve gerekli gördüğü bazı imkânların ve niteliklerin de altı çizilmiş bulunmaktadır ki bunları muktedir olma, geniş maddî imkâna sahip bulunma, infak etme, ifade gücü, özgürlük, üzerine aldığı işi hayırlı ve başarılı bir şekilde sonuçlandırma, adaleti hâkim kılma ve istikamet sahibi olma şeklinde sıralayabiliriz.(12)

Din ve Mitoloji: Bu ayetlerde açıkça görüldüğü gibi, köle ile hür ayrımına gidiliyor. Kölelerin hür insanlarla eşit olmadığı söyleniyor. (1)

Cevap: Zaten hürriyetini kaybetmiş bir köle ile hür bir insan elbette ki her yönüyle eşit değildir. Zaten her yönüyle eşit olduğunu iddia etmek mantık katliamı olur. Mantık kurallarına göre bir şey aynı anda hem kendisi hem de zıttı olamaz.

Başka bir ifadeyle P eşit değildir P' olması mantıksal zorunluluktur.

Burada P hür olan insanlar dersek, P' hür olmayan insanlar olur.

Her kim P=P' derse mantık katliamı yapmış olur ve bir kez daha görüyoruz ki İslam'ı eleştirmek için mantık katliamı yapmaktan başka yol bulamayarak kendilerini rezil ediyorlar.

İnsanlık olarak eşitlikten bahsediliyorsa zaten İslam'ı eleştirmek için dillerine doladıkları Nisa 25'te “birbirinizden türeyip gelmektesiniz, hepiniz aynı köktensiniz” ifadesiyle açıkça köle ve câriyelerin de hür olanlar gibi insan çocukları olduğunun, hepsinin insanlıkta birbirine eşit olan “insanlar”dan doğup meydana geldiklerinin vurgulandığına yukarıda değinmiştik. 

Din ve Mitoloji: Ayrıca Allah burada rızkı hür birine verdiğini ama kölelere vermediğini itiraf ederken, ayetin sonunda da Hamd Allah'a mahsustur diyerek kendinden övgüyle bahsediyor. (1)

Cevap: Ayette hür birine rızık verip köleye rızık vermediği gibi bir ifade yok. Yazar bunu işkembesinden atmış. Zaten köle dahil herhangi bir canlıya rızık verilmezse o canlı ölür. Bir canlı ölmüyorsa bu durum ona Allah tarafından halen rızık verildiğini gösterir.

Ayette hürlere رِزْقًا حَسَنًا yani güzel rızık verildiği ve övülen cömert insanların da aslında Allah'ın verdiği bu güzel rızıklardan cömertlik yaptıkları, bu yüzden az verilen insanların çok verilenlerce minnet altına sokulmaları yasaklanıp asıl rızık verenin Allah olduğu, cömert insanların sadece bu işte kullanılan aracılar olup fakirlerin hakkı olanı onlara ilettiği bildirilerek Hamdin Allah'a mahsus olduğu vurgulanmaktadır ve az verilen insanlar çok verilen insanlara karşı minnet altına girmekten kurtarılmaktadır.

Din ve Mitoloji: Aynı Allah, sanki yapılan bir yanlıştan döner gibi, aşağıda yer alan iki ayette de eşitlikten bahsediyor. (1)

Cevap: Burada örnek olarak Nahl 71 ve Rum 28 ayetleri veriliyor.

Nahl 71 yukarıda eleştireceğim diye saçmalayıp kendilerini rezil ettikleri Nahl 75 ayetinden 4 ayet evvel gelmektedir. Öyleyse önce gelen ayette sonra gelen ayetteki sözde yanlıştan dönülmesinden bahsetmek mantık katliamıdır. Sözde yanlıştan dönme olabilmesi için Nahl 71 ayetinin Nahl 75 ten sonra gelmesi gerekirdi. Demek ki mantıksal olarak sözde yanlıştan dönme durumu doğru olamaz.

Demek ki eşitlikten bahsedilen ayetler ile Nahl 75 ve diğer ayetler arasında bir çelişki yok. Aksine Nahl 75'te de zaten “birbirinizden türeyip gelmektesiniz, hepiniz aynı köktensiniz” ifadesiyle  hepsinin insanlıkta birbirine eşit olan “insanlar”dan doğup meydana geldiklerinin vurgulanmaktadır.

Evet çelişki var ama ayetler arasında değil ayetler ile ayetlere kendi bilinçaltlarını yansıtan anlamlar vermeye çalışanların verdikleri anlamlar arasında çelişkiler var. Demek ki kendi bilinçaltlarını yansıtarak verdikleri anlamlar yanlış. Çünkü bilimsel etik gereği de tarihsel bir metin incelenirken metnin parçaları çelişecek şekilde değil uyumlu şekilde anlamlandırılır. Aksi bir tutum etik dışıdır ve ilgili kişilerin gerçekten aydın ve sorgulayarak hakikate ulaşmaya çalışan bireyler değil kendi saplantılı tutumlarını haklı gösterme adına her türlü etik dışı tutumu sergileyebilecek tıynette art niyetli tipler olduğunu gösterir.

Din ve Mitoloji: Muhammed kadınların dövülmesi konusunda, köle ile hür kadını birbirinden ayıran şu sözü söyleyerek... (1)

Cevap: Hadis şöyle veriliyor: “Daha ne zamana kadar biriniz karısını, cariyeyi döver gibi dövecek, belki günün sonunda da onunla birleşip yatacaktır.”

Kaynak şöyle veriliyor: Buhari, Nikah 93; Müslim, Cennet 49; İbni Mace Nikah 51

Buhari için kaynağı yanlış göstermiş, 93 değil 94 olmalı. Hadi diyelim ki kaynak olarak kullandığı yerde 93. hadis olarak zikredilmiş olsun. Hadisin Arapça orijinalinde الْعَبْدِ ifadesi geçiyor. Bu ifade erkekler için kullanılır bayanlar için kullanılmaz. (13)

Müslim'in Cennet kitabında ise 49 bab yoktur, 19 bab vardır. (14)

İbn Mace Nikah 51'e baktığımız zaman ise İngilizcesinde ilgili kelimenin "slave" olarak çevrildiğini görüyoruz. (15) "Slave" Türkçeye Cambridge sözlüğünde köle olarak çevriliyor. (16) Tureng sözlüğüne göre "cariye"nin yaygın kullanımı "odalisque" şeklindedir. Yaygın olmamakla birlikte "slave" 9. sırada verilmiş. (17)

Demek ki hadisteki ifade bilinçli olarak cariye anlamıyla seçilmiş ki cariyelerin dövülmesi normal ama hür kadınların dövülmesi normal değil gibi bir çarpıtma yapılabilsin.

Peki İslam'da cariyelerin yahut kölelerin dövülmesine nasıl bakılıyor?

Eğer cariyelerin yahut kölelerin dövülmesi iddia edildiği gibi normal karşılanıyorsa burada bir çarpıtma yoktur ve haklı bir eleştiri vardır.

Eğer cariyelerin yahut kölelerin dövülmesi de normal karşılanmıyorsa burada vurguyu kuvvetlendirmek için bir benzetme yapılmıştır ve bu benzetme art niyetli olarak çarpıtılmaktadır.

Allah Resûlü"nün bu konudaki uyarıları çok açıktır. O şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz hizmetçisini döverken Allah"ı hatırlasın ve derhâl elini çeksin.” Sahâbî Ebû Mes"ûd el-Bedrî anlatıyor: “Kölemi dövüyordum. Arkamdan, "Şunu bil ki Ebû Mes"ûd..." diye bir ses işittim. Döndüğümde Resûlullah"ı karşımda gördüm. “Şunu bil ki Ebû Mes"ûd, Allah"ın senin üzerindeki gücü senin kölenin üzerindeki gücünden daha fazladır.” buyurdu. O anda elindeki kırbacı bırakan ve bundan sonra hiçbir kölesini asla dövmediğini söyleyen Ebû Mes"ûd o kölesini de Allah rızası için azat ettiğini bildirmektedir. İbn Ömer"den nakledilen bir rivayette de Allah Resûlü"nün, “Kim kölesine tokat atar ve onu döverse, bunun kefareti o köleyi azat etmesidir.” buyurduğu ifade edilmektedir. (18)

Ayrıca başka yerlerde İslam'ın hür kadınlar da dahil olmak üzere kadın dövmeyi normal karşıladığını iddia eden bu sitenin işlerine geldiği yerde çarpıtma yapabilmek için İslam'ın hür kadın ile cariye arasında dövme konusunda ayrım yapıp hür kadını dövmeyi normal karşılamadığını üstü kapalı kabul etmiş olmalarını da burada not etmiş olalım.

Köle ve cariyelerin de dövülmesinin normal karşılanmadığı kaynaklarıyla birlikte ortaya konulduğuna göre zerre kadar etik kaygısı olan biri artık İslam'ın hür olsun veya olmasın herhangi bir kadını dövmeyi normal karşıladığını iddia edemez. Böylece Nisa 34'te de Türkçedeki anlamıyla dövmekten değil, Türkçede dövme olarak ifade edemeyeceğimiz daha hafif tepki göstermelerden bahsedildiğinin ortaya çıktığını da antrparantez söylemiş olalım.

Din ve Mitoloji: Muhammed, kölelerinden birini isteyen kızı Fatma'ya, "Arkadaşlarım aç iken ben sana köle veremem." sözünden köleliğin bir ihtiyacı karşılayan mal hükmünde değerlendirildiğini anlıyoruz. Çünkü kölenin sahibi zor durumda kaldığında onu satarak paraya dönüştürecektir. (1)

Cevap: İslam'da kölelik günümüzdeki ev işlerine gelen gündelikçilere veya evde çocuk bakımına yardım eden dadılara benzer bir konumdur. Romalıların, Yunanlıların veya tarihteki farklı milletlerin köleleriyle İslam'daki kölelerin ikisinin de ismi köledir ama mahiyetleri çok farklıdır. Kölenin satılması ise hizmet hakkının devrinden ibarettir. Zaten kölenin hür insanlarla eşit olduğunu vurgulayan ayetleri site yazarı kendi vermiş. Yazının ilerleyen kısımlarında İslam'da kölelere iyi davranılmasını emreden ayetleri de paylaşmış. Bu durumda halen İslam'ı köleyi insan değil mal gibi görmekle suçlamak ya art niyetli ve bile bile çarpıtmanın dibine vurmaktır ya da mantık seviyesi işte o kadardır. Yazı sonunda İslam'a göre köleliğin nasıl bir şey olduğuna tekrar değineceğimiz için şimdilik bu kadarla yetiniyoruz.

Yine yazıda Hz Peygamber'in köleyi azat etmek yerine dayılarından birine hediye etmesinin daha iyi olacağını söylemiş olması dile dolanıyor.

Köle azad etmeyi bu kadar teşvik eden bir Peygamber bu konuda özellikle birilerine hediye edilmesinin daha iyi olacağını söylüyorsa, demek ki orada hediye edilmesi tavsiye edilen kişinin bu hizmete ciddi ihtiyacı olan (belki de fakir ve yatalak) biri olma ihtimali akla geliyor. Kaldı ki Hz Peygamber cariyenin azatlığını da iptal etmiyor. Hz Peygamber çok ekstrem bir durumdan dolayı değil de köle azadına karşı çıktığı için böyle söylemiş olsaydı cariyenin azatlığını iptal ederdi.

Din ve Mitoloji: Aşağıdaki ayette, her ne kadar köleleri azad etmek, zor olan bir iyiliği yapmak olarak görülse de bir yetimi ya da fakiri doyurmak ile eşdeğer görülüyor. (1)

Cevap: İlgili ayetler şunlardır: 

﴾12﴿

 O sarp yol nedir, bilir misin?


﴾13﴿

 Köle âzat etmektir.


﴾14-16﴿

 Veya bir kıtlık gününde yakını olan bir yetimi yahut aç açık bir yoksulu ­doyurmaktır.


﴾17﴿

 Sonra iman edip birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve acımayı öğütleyenlerden olmaktır.


﴾18﴿

 İşte bunlar hakkın ve erdemin yanında olanlardır.


Ayetlerde veciz şekilde anlatıldığı üzere o dönemin en ağır insanî sorunları kölelik, yoksulluk ve merhametsizlikti. O dönem için çareler ise köleleri özgürlüklerine kavuşturmak, yetimi ve yoksulu doyurmak, birbirine sabırlı ve merhametli olmayı tavsiye etmekti.(19)

Din ve Mitoloji: Doğrudan köle azad edilmesi yönünde teşvik olmayan bu ayet... (1)

Cevap: Site yazarı 11-17 arası ayetleri verirken nedense 18. ayeti vermemiş. Halbuki 18. ayete bakıldığında bu davranışı sergileyenler övülerek insanların bu davranışları sergilemesinin teşvik edildiği açıkça görülmektedir.

Din ve Mitoloji: Halbuki şöyle denilmesi gerekmez miydi?: "Kölenizden vazgeçin, onu hürriyetine kavuşturun." (1)

Cevap: Köleliğin ani olarak kaldırılması insan fıtratına ters ve toplumsal olarak yanlış bir istektir. Kölelik aniden kaldırılsa ev geçimi vs gibi hasletlerden mahrum köleler sosyal hayata birden uyum sağlayamayacağı için toplumda kaos meydana gelirdi. Nitekim ABD'de bu durumun olumsuz yansımaları görülmüştür. Nice çalkalanmalardan sonra sistem yavaş yavaş oturmaya başlamıştır. İslam da kölelerin hür bir hayata her yönüyle adapte edilerek kademeli bir şekilde hazır olan kölelelerin azad edilmesini teşvik ederek kaosa sebebiyet vermeyecek şekilde bir reçete önümüze koymuştur.

Yine uluslararası ilişkilerde mütekabiliyet esastır. Tüm milletler sizi köleleştirirken siz aldığınız savaş esirlerini tek taraflı serbest bırakırsanız hiçbir caydırıcılığınız kalmaz. Bir süre sonra kaybedecek bir şeyi olmayan çapulcular tarafından "Ne de olsa yensek kazançlıyız, yenilsek de sonuçta yine serbest kalacağız. Kaybedecek bir şeyimiz yok." diye düşünülerek toplumunuz yağmaya açık hale gelir. Polyannacılık oynamak isteyen buyursun kendini kandırmaya devam etsin ama reel dünyada bu tipler barınamaz ve kendileriyle birlikte liderlik ettikleri toplumları da çapulculara yem ederler.

Realist olmak gerekirse en iyi çözüm İslam'ın yaptığı gibi köleliğin toptan kaldırılmasını insanlığın ortak kararına havale etmek, köleleri her yönüyle yetiştirip hürriyete hazır hale getirerek köle azadını teşvik etmek, her şeye rağmen köleliğin devam ettiği zaman ve coğrafyalarda kölelere iyi davranmayı, onların da bizim gibi insanlar olduğunu akıldan çıkarmamayı emretmektir.

Yine yazıda cariyelerle cinsel temasın caiz olması dile dolanmış ama her cariyeyle dilenildiği gibi serbestçe cinsel ilişki kurulamaz. Tıpkı hür kadınlarla evlilikte olduğu gibi bir çok şartın yerine getirilmesi gerekmektedir.

Ayrıca bu durum cariyenin lehinedir. Çünkü hem cinsel ihtiyaçlarını helal yoldan tatmin etme şansı elde etmiş hem de çocuğu olması durumunda özgürlüğünü elde etmiş olur.

Yine yazıda köle ile hür kişinin aynı haklara sahip olmaması dile dolanıyor. İslam'a göre kölenin tek meşru yolu eğer savaştığınız taraf sizin esirlerinizi köleleştiriyorsa sizin de onların esirlerini köle yapmanızdır. Başka da hiçbir meşru kölelik yolu yoktur. Mütekabiliyetin önemini ve Polyannacılık oynamanın hiç de rasyonel olmadığını yukarıda izah etmiştik.

Hal böyleyken köle denilen insanlar sizi ve sevdiklerinizi öldürmek üzere sizinle savaşan veya idareleri altındaki insanlara zulmeden, sizin uyarılarınıza rağmen bu zulme son vermeyip sizinle savaşan tiplerdir. Şimdi bunlar işledikleri bu suçların karşılığı olarak tabii ki masum insanlara nazaran bir hak kısıtlamasına tabi tutulacaklardır.

Mesela günümüzde bir suçlunun hapse atıldığı zaman masum insanlar gibi seyahat özgürlüğünün kısıtlanmış olmasını dile dolamak ne kadar rasyonel bir duruş olur?

İslam'ı inkarı dogma haline getirmiş tipler haricinde hiç kimse savaş suçlularının hiçbir şey olmamış gibi ellerini kollarını sallayarak dolaşmalarını, hak kısıtlaması olmayıp diğer masum insanlar gibi her haktan diledikleri gibi yararlanmalarını talep ederek kendini komik duruma düşürmez diye tahmin ediyorum.

Yine yazıda Müslüman olan kölelerin Müslüman olmayanlara göre daha değerli olması dile dolanıyor. Tabii ki kendini bunca nimetlerle donatan Yaratıcısına nankörlük etmeyen nankörden daha değerlidir. Site yazarı erdemli bir duruş sergileyen insanlarla nankörlerin aynı değerde olmasını mı istiyor?

Yine yazıda itirazlara çokça konu edilen Bakara Suresi 178. ayet (20) dile dolanıyor. Oysaki ayetleri bağlamından kopararak doğru anlamanız mümkün değildir. Diğer ayetleri, iniş sebebine ve ilk muhatap olan Hz. Peygamber ve Sahabenin bu ayetlerden ne anladığına bakmak şarttır. Bu ayetle ilgili kısaca şu bilgiyi paylaşayım:

Cahiliye devrindeki insanlardan bazıları, kendi adamlarını daha şerefli gördükleri için; karşı tarafa: “Biz şerefliyiz; bizim öldürülen kadınımıza karşılık sizin erkeğiniz; bizim kölemize karşılık sizin hür bir adamınız kısas olacaktır.” diyorlardı. Bakara suresinin bu 178. ayeti, bu yanlış hükmü ortadan kaldırmak için inmiştir. Ayette özetle deniliyor ki; “Bir kadını kadın öldürdüyse, onun kısası söz konusu kadın; bir erkeği bir erkek öldürdüyse onun kısası söz konusu erkek, bir köleyi bir köle öldürdüyse onun kısası da söz konusu köle olur. Yani: katil kim ise, o kısas olur. Nüzul sebebi olan olayda hür, kadın, köle söz konusu olduğu için o kayıtlara yer verilmiştir. Daha sonra kısas konusunda genel hükmü ifade eden “Cana can...”(21) ayeti inmiştir.

Hemen önceki ayette "Kim Allah'ın indirdiği ahkâm ile hükmetmezse işte onlar tam kâfirdirler." diyerek Tevrat'taki bu hükmün halen geçerli olduğu net ifade edilmiştir. (22)

Yine Muhammed Suresi 4. ayet örnek gösterilmiş. Ayette savaşta karşı taraftan esirler alınması yadırganıyor. Oysaki esir alma, modern hukukta da yeri olan bir durumdur ve eleştirilecek bir yönü yoktur. Üstelik ayette "savaş sona erince onları ya karşılıksız, ya da fidye ile salıverin" diyor. (23) Şimdi İslam'da eleştirecek bir şey bulamayınca dile dolamaya kalktıkları ayetler bakar mısınız? İşte bu İslam'ı haklı bir şekilde eleştirememenin acizliğidir.

Din ve Mitoloji: Yetimlerin haklarını korumak için, "Sakın yetimlere haksızlık yapmayın." demesi beklenmez miydi? (1)

Cevap: "Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, muhakkak ki karınlarını ateşle doldurmuş olurlar ve cehennemi boylarlar." (24)

Site yazarı bu ayeti bilmediği halde cahil olduğu konularda ahkam kesmeye kalkacak tıynette bir tip mi yoksa bile bile böyle yazarak insanları yanlış yönlendirmeye çalışacak tıynette bir tip mi?

Yine yazıda köle azat etmeyi bir cezaya karşılık olarak öngören ayetler verilerek bu ayetlerin İslam'ın köleliği kaldırmak için bir gayretinin olmadığına delil olduğu iddia ediliyor. Bu iddianın gerçekleri nasıl ters yüz eden bir mantık katliamı olduğunu herkesin kendi zekasına havale ediyorum. Köle azadı emrini bile köleliğin devamı gayreti olarak lanse edecek kadar İslam'da gerçekten eleştirecek bir şey bulamadığını ilan etmiş olan bir acziyet karşısında daha fazla söze lüzum olmadığını düşünüyorum.

Son söz olaral İslam'da köleliğin mahiyetine özet olarak göz atalım:

Yukarıda da değindiğimiz gibi İslam'da kölenin konumu, günümüzdeki ev işlerine gelen gündelikçilere veya evde çocuk bakımına yardım eden dadılara benzer bir konumdur. Yoksa kölelik deyince aklımızda canlandığı gibi ne istenirse yaptırılan, insan yerine konulmayan bir varlık değildir. Zihnimizde canlanan tarzdaki köleliği İslam kesinlikle yasaklamıştır.

İslam, yukarıda bahsedilen Nisa 25 ve Bakara 221 (25) gibi ayetlerde  köle ve câriyelerle evlenmeyi normalleştirmiştir.

Allah rızasına kavuşmak isteyen müslümanların samimiyetle benimsedikleri gönüllü köle azat etme alışkanlığı yerleştirmek, ayrıca bazı günahların kefareti olarak köle azadını şart koşmak suretiyle köleler için hürriyete kavuşma yollarını çoğaltmıştır.(2) (3) (4) (5) (6)

Yalnız İslam hukukunda görülen bir uygulama olarak da devlet gelirlerinin belirli bir bölümünü köle azadına tahsis etmiştir. (5)

Bu arada İslâmiyet kölelere birçok noktada hürlere yakın bir hukukî statü vermiş ve bunu sosyal hayatta uygulamaya koyarak onlara hürriyetlerine kavuşuncaya kadar insanca yaşama imkânı sağlamıştır.

Kölelere hakaret ve işkence etmek yasaklanmış, sahipleri ne yiyor ve giyiyorlarsa onlara da onların yedirilip giydirilmesi istenmiş, güçlerinin yetmediği veya zorlanacak işlere koşulmamaları, koşulurlarsa sahiplerinin onlara yardım etmeleri emredilmiştir. Bu haklar o kadar geniş tutulmuştur ki Cevdet Paşa bu yüzden şu vecize cümleyi ifade etmek durumunda kalmıştır: "İslam'da köle almak, köle olmak demektir."

Burada Gustav Lebon'un şu tesbitlerini aktarmak yerinde olur kanaatindeyim:

"Rık yani kölelik kelimesi, otuz sene önce kaleme alınan Amerikan romanlarını okumaya alışan bir Avrupalının önünde telaffuz olunursa, derhal hatırına, ayaklarına ağır zincirler, ellerine demir kelepçeler takılan, sopalarla dövülerek hayvan sürüleri gibi bir yerden bir yere sevk edilen, bedbaht ve yeterli ekmeğe bile kavuşamayan, karanlık bir taşdan başka evi ve barınağı olmayan o Amerikan köleleri gelir. Ben burada bu durumu isbât etmek üzere ayrıntılara girecek değilim. Fakat gerçek şudur ki, İslâmiyet'teki kölelik Hristiyanların anladığı manadaki kölelik müessesesine tamamen aykırıdır."

Yani bu ikinci nokta ile söylemek istediğimiz şudur: İslâmiyetteki kölelik ve cariyelik müessesesi, Hristiyan âleminde bilinen köleliğe benzememektedir ve İslâmı bilmeyen insanların anlattıkları gibi değildir.

O güne kadar hiç görülmemiş bu yeni statüye göre;

- Hiçbir efendi Allah katında -fazilet ve takvanın dışında- kölesinden daha değerli değildir. Bilakis, Allah katında, daha takvalı, daha faziletli olan köle, efendisinden daha değerlidir.

- Hz. Peygamber (a.s.m)’in azatlı kölesi Hz. Zeyd’i ve onun oğlu Hz. Üsame’yi sahabelerinin başına komutan tayin etmesi, bu kurumun –İslam sayesinde- nerden nereye geldiğinin göstergesidir. (26)

Bir hadis-i şerifle konuyu noktalayalım:

"Onlar sizin hizmetçileriniz ve aynı zamanda kardeşlerinizdir. Allah onları sizin idarenize vermiştir. Kimin eli altında böyle bir kardeşi varsa, kendi yediğinden ona yedirsin, giydiğinden de giydirsin. Onlara güçlerinin yetmeyeceği şeyleri yüklemeyiniz, şayet ağır bir iş yüklerseniz, onlara yardım ediniz." (27)

(7) Buhârî, Keffârât 6 https://sunnah.com/bukhari:6715
(10) Fatiha, 1/5 Diyanet İşleri Meali (Eski) https://www.kuranmeali.com/AyetKarsilastirma.php?sure=1&ayet=5
(11) Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri http://www.kuranikerim.com/telmalili/nahl.htm
(24) Nisa Suresi 10. Ayet Elmalılı Hamdi Yazır Meali https://www.kuranmeali.com/AyetKarsilastirma.php?sure=4&ayet=10

(27) Buhari, İman, 22 https://sunnah.com/bukhari:30

Ayetlerin Sadece Lafzi Okunmasının Yanlışlığı ve Sadakayla İlgili Bir Ayet

  Başlıktaki ayet-i kerime Tevbe suresinde yer alıyor. Lafzi olarak ayeti şöyle tercüme edebiliriz:  “Sadakalar konusunda müminlerden ek bağ...