Euthyphron ikilemi ya da İlahi buyruk teorisi ilk kez Platon'un Euthyphron ile diyaloğunda ortaya atılmış olan felsefi ve teolojik problem. Kısaca "ahlaki davranışlar tanrı tarafından emredildiği için mi ahlakidir, yoksa ahlaki olduğu için mi tanrı tarafından emredilmiştir" şeklinde bir sorudan ibarettir. (1)
Mantık kuralları ve mutlak iyi-kötüyü belirten ahlak kuralları Yaratıcıdan bağımsız olarak varsa, bu kuralları kim koydu?
Eğer bu kuralları kimse koymadıysa, bu durumda Yaratıcıdan bağımsız ahlaki ve mantıksal kuralların ezeli olması gerekir. Yalnızca ezeli tek bir Yaratıcının varlığı ile açıklanabilecek bir seçenek varken neden başka ezeli varlıkların da olması gereken seçeneği tercih edelim? Ockham'ın usturası ikinci seçeneğin elenmesine neden olur ve geriye sadece ezeli tek bir Yaratıcının varlığının yeterli olan ahlak ve mantık kurallarının kaynağının Yaratıcı olduğu seçenek kalır.
Eğer Yaratıcının varlığı da kabul edilmiyorsa o zaman evrensel ve objektif bir ahlaktan zaten bahsedilemez. Yaratıcı gibi insan üstü yüce bir varlık tarafından ortaya konulmamış bir kural neden tüm insanlar için bağlayıcı olsun ki?
Eğer ahlak kurallarının kaynağı insan aklı ise ve savaşmaya, beslenmeye, kaçmaya ve üremeye çalışan, natüralist evrimin ürünlerinden öte bir şey olmayan canlılarsak, bu durumda aklımıza güvenebilir miyiz? Bu durum bir maymunun kendi aklına güvenmesi gibi olmaz mı? Natüralist evrime göre daha üst bir forma geçince şimdiki aklımız gelişecek ve bize daha farklı ahlaki sonuçlar üretebilecekse şimdiki haliyle insanın aklının ürünü olan bir ahlak anlayışını nasıl mutlak doğru olarak kabul edebiliriz ki? Eğer şimdiki haliyle insanın aklının ürünü olan bir ahlak anlayışı mutlak doğru değilse, o zaman bu ahlak anlayışı evrensel ve objektif de değildir.
Eğer objektif ve evrensel ahlak kurallarının olmadığı iddia edilirse, o zaman kim, bir başkasına, ne hakla kendi uydurduğu, sübjektif ahlak anlayışını dayatabilir? Bu durumda başta çocuk tecavüzcüleri olmak üzere, tüm aşağılık suçları işleyenler, birilerinin sübjektif olarak uydurduğu, kendi ahlak anlayışlarına uymadığı için cezalandırılan mazlumlar durumuna gelmiş olmaz mı? Bu durumda objektif ve evrensel ahlak kurallarının olmadığı fikrini savunanlar, aslında çocuk tecavüzcülerini cezalandırmanın aslında adil olmadığını savunmuş olmuyorlar mı?
Şimdi gelelim benim düşüncelerime:
Yaratıcının da kendine ait isim ve sıfatları vardır ve ahlak ve mantık kurallarının kaynağı budur. Yaratıcının bize bahşettiği ahlaki yapı olmasa, iyiliği bilemezdik. Haklarımız, haysiyetimiz, özgürlüğümüz ve sorumluluklarımız var, çünkü Yaratıcı böyle olmamızı tercih buyurdu. Yaratıcı kendi isim ve sıfatlarına dayanan buyruklar verir; bu buyruklar, insanların maksimum işlerlik göstermesi ve gelişmesi ile uyumludur. Dolayısıyla ahlak kurallarının kaynağını Yaratıcının isim ve sıfatları olarak belirlediğimizde, Yaratıcının şimdiki ahlak kurallarına aykırı buyruklar vereceği varsayılamaz. Çünkü o zaman şimdiki Yaratıcıdan değil, hayali başka bir Yaratıcıdan bahsetmiş oluruz ve isim ve sıfatları bambaşka olan bu hayali Yaratıcının verdiği hayali buyruklara bakıp isim ve sıfatları bambaşka olan şimdiki Yaratıcı hakkında bir şeyler söylemeye kalkmak çok absürt olur.
DİPNOT:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder